Son 6 aydaki ham petrol fiyatlarında yaşanan düşüşü, bunun Türkiye'ye olan etkilerini, düz bir mantık çerçevesinde, Suud-İran veya ABD-Rusya çatışmasının ekonomik alandaki devamı şeklinde görmek ve Türkiye'ye etkisine sadece kısa dönemli cari açık azaltıcı fonksiyonu itibarıyla bakmak (Her ne kadar bütün basın, yazar, çizer takımı öyle algılıyorsa da ! Hatta belki de özellikle böyle algılamamız isteniyor) aslında meseleyi çok doğru okuyamamak anlamına gelebilir;
Dünya petrol endüstrisinin işleyişini çok kabaca ve sırasıyla şöyle özetleyebiliriz;
1. Ayak : Ham petrolü yer küreden çıkartanlar
2. Ayak : Sözleşme tedarikçisi
3. Ayak : Nakliyeciler
4. Ayak : Rafinerici/Dağıtıcılar
5. Ayak : Finansçılar (Petrol endüstrisinden elde edilen gelirleri işletenler)
Bunlara kısaca değinirsek;
Petrol fiyatlarının belirlenmesinde en az etkili olanlar 3. 4. ve 5. ayakta yer alanlardır. Buna karşılık en çok parayı kazananlar 1. 2. ve 5. ayakta yer alanlardır.
1. Ayakta hepimizin bildiği, bir zamanlar 7 kızkardeş olarak anılan, daha sonra birleşmeler ve satın almalarla bugünlerde sayısı 4-5'e düşmüş olan çok uluslu dev şirketler ki, en büyüğü hepinizin bildiği en büyük hissedarının Rothschild ailesi olduğu ExxonMobil şirketidir. 1970'lerin ortalarından itibaren devletleştirme akımı sonucu oluşan "Kağıt üzerinde milli" driller'ları da bu ayakta ele almak gerekir ki, üretim bakımından en büyüğü Saudi Aramco şirketidir.
2. Ayak : Dünyada ki bir çok ülke ve bağımsız rafineri, tüccar, ham petrolü, petrol piyasasının işleyişinden ötürü (Özellikle Kontratların çok uzun vadeli yapısından dolayı veya düşük sipariş miktarından dolayı, doğrudan "Driller" şirketlerden alamaz. Örneğin Hırvatistan'da ki veya Malezya'da ki bir rafineri şayet, petrolü doğrudan üreticiden almışsa, bunun için en az 3 yıl öncesinden bir kontrat yaptığını kabul etmemiz gerekir) genellikle ham petrolü, "Commodity Contractor" olarak anılan şirketlerden alırlar. Bunun için dünyada belli başlı 4 merkez (Emtia Borsası) vardır. Amerika kıtası için New York, Avrupa kıtası ve MENA için Rotterdam, Uzakdoğu ve Güney Asya için Hong Kong ve Bütün Dünya için Londra Emtia Borsası. Sadece Türkiye'de değil, dünyada da bilinenin aksine ham petrol fiyatlarının belirlenmesinde en önemli faktör ne OPEC, Ne Suud ailesinin gündüz düşleri, ne de enerji arz/talep dengesi değildir. En önemli faktör "Commodity Contractor" şirketlerin bu dört merkezde yaptıkları çeşitli finansal manipülasyonlardır. Bu şirketler sadece petrolü alıp satmaz, aynı zamanda en önemlisi "Future piyasası" olmak üzere, çeşitli kaldıraç işlemlerle alınıp, satılan petrolün yarattığı cironun onlarca kat fazlasını yaratırlar. Bu şirketlerin çeşitli finansal enstrümanlarla yarattıkları toplam finansal büyüklük öyle devasa rakamlara ulaşmıştır ki, bu şirketlerin tek bir tanesinin bile cirosu, dünya üzerinde yar alan bir çok ülkenin GSMH'sından kat be kat fazladır.
Bu kadar büyük finansal güce erişmiş olan bu şirketler, doğal olarak siyasi gelişmelerden müsbet veya menfi yönde doğrudan etkilenmektedirler. Dolayısı ile kayıp veya kazançları da, ciroları ölçüsünde büyük olmaktadır. Bu durum çerçevesinde, bu şirketler dünyada meydana gelen bir çok siyasi gelişmenin, savaşın, iç çatışmanın, darbenin doğrudan sebebi oldukları gibi bir çok ülkede, iktidarı doğrudan belirleyici olmakta, buna imkan olmayan ABD, Rusya gibi ülkelerde ise iktidarların aldıkları kararları derinden etkileme gücüne sahiptirler.
Dünyada bu anlamda, "Commodity Contractor" şirket sayısı binleri bulmakla birlikte, en büyük ilk üçü çeşitli bakımlardan diğerlerinden ayrılır;
Bunlar Glencore, Vitol ve Trafigura'dır. İşin ilginci, hemen hemen hepiniz Exxon/Mobil'in, Shell'in, BP'nin adını bilirken, onlar kadar büyük bu şirketlerin adını içinizden pek azı duymuştur. Çünkü bu şirketler kamuoyu önünde anılmayı pek de seven şirketler değildir. Glencore, Vitol, Trafigura şirketini diğer Commodity Contractor'lardan ayıran en önemli özellik birincisi cirolardır. Bu üç şirketin her birinin cirosu kendilerinden sonra gelen 4., 5. ve onlarca şirketin cirosunun toplamının, yine onlarca katından fazla olmasıdır. Yani ciro bakımından bakarsak, bu 3 şirket dünya ham petrol pazarında hakim commodity contractor şirketlerdir. Bunları diğerinden ayıran bir diğer nokta ise bu şirketlerin, dünya gıda ve maden emtia borsalarında da en büyük oyunculardan olmalarıdır. Bir başka deyişle, bu şirketler sadece enerjiyi değil, gıdayı da kontrol etmekte, gıda fiyatlarının belirlenmesinde de etkili bir rol oynamaktadırlar.
Bir başka ilginç nokta ise bu şirketlerin birbiri ile rekabet etmelerine rağmen, gerektiğinde işbirliğine gitmeleri, hatta gerçek sahiplerinin hem birbirleri ile hem de ExxonMobil ve petrol gelirlerinin değerlendirildiği finansal kurumların sahipleri ile akrabalık ilişkileri olmasıdır.
Dünya Petrol piyasasında Driller'lar, Commodity Contractor'lar ve Finansçılardan oluşan öyle bir sistem kurulmuştur ki, bu sistem dünyada enerji fiyatlarını ve çok büyük oranda finansal gücü yönlendirmektedir. Ne kadar güçlü olursa olsun, bir devletin bile tek başına bu sisteme müdahil olup belirleyici rol üstlenmesi mümkün değildir. Rus derin devleti bunu denemiş ancak başaramamıştır.
Şimdi olaya bu çerçeveden bakıldığında dünya ham petrol fiyatlarında son 6 ayda yaşanan beklenmedik ve dramatik düşüşün, yukarıdaki 5 ayak içerisinde verdiğim yapıda bir çok orta siklet oyuncuyu bertaraf edeceği ve piyasada büyük bir konsolidasyon yaşanacağı açıkça görülmektedir. Mesela Çin'in, devletin sahip olduğu en önemli 3 prime contractor'ından en büyüğü olan (Dünya piyasasında 5. sırada) PetroChina'sı, daha evvel 110 USD +/Varil fiyatla yaptığı uzun vadeli ve yüksek montanlı satın alım anlaşmaları nedeniyle kurbanlardan biri olmaya adaydır. Bir başka kurban adayı ise Venezuella'nın milli petrol şirketi Petroleos de Venezuela'dır. PDV aynı zamanda ne tesadüf ki, Çin'in en büyük tedarikçilerinden biridir. Rus derin devletinin, yukarıda bahsettiğim tekere çomak sokmak ve 3 büyük Commodity Contractor'la rekabet etmek üzere kurdurduğu GUNVOR ise düşen petrol fiyatları nedeniyle değil ama Ukrayna Ambargosu nedeni ile çoktan badem olmuştur bile...
Bundan sonra ne olacağına gelince, piyasada yaşanacak olan konsolidasyondan sonra yaklaşık 2-3 yıl içerisinde, ham petrol fiyatlarının yeniden yükselişe geçerek 150 USD fiyat sınırını zorlayacağını ama bizim bunu medyadan, ABD ve Çin'in artan üretim kapasite kullanımından dolayı, yükselen talep nedeniyle petrol fiyatının yeni rekorlara koşması olarak okuyacağımızı düşünebiliriz.
Bu, Oil Conractor şirketlerin babası Marc Rich adlı bir İsviçreli Yahudidir. Hem Rothschild'ların Frankfurt bağlantısı ile akrabasıdır, hem de MOSSAD'ın ABD'de de faaliyet gösteren çok özel biriminin (AL) gelmiş geçmiş en büyük ajanlarından biridir. Ama en önemli özelliği Ayetullah Humeyni ile olan özel dostluğu ve bağlantısıdır. Bu dostluğun, Humeyni'nin Bursa'da kaldığı zamanlardan kaynaklandığı da söylenir.
Marc Rich, Humeyni İran'da iktidara geldikten sonra İsviçre'de faaliyet gösteren şirketi vasıtasıyla ABD ambargosuna rağmen (Ama tabii ki, Amerikalıların bilgisi ve onayıyla) yaklaşık 15 yıl boyunca İran petrolünü dünyaya satan adamdır. Ambargo nedeni ile Piyasa fiyatından çok ucuza aldığı petrolü, Londra ve Rotterdam borsalarında piyasa fiyatına satarak çok büyük bir servet elde etmiştir. Tabii bu geliri kimlerle paylaştığını az çok tahmin edersiniz. İran petrolünün parası kapanıncaya kadar CIA'in de kara para aklamak için kullandığı BCCİ'da aklanmıştır. ABD'de hakkında açılan soruşturmadan Clinton'un görevindeki son gününde affetmesiyle kurtulmuştur.
Bugün de 3 büyük "Commodity Contractor" şirketi hem istihbarat teşkilatları ile iç içe çalışmaktadır, hem de gerektiğinde onları yönlendirebilmektedir.
Kaldıraç oranı ülkeden ülkeye değişmektedir, bu oran 1'e 50, 100 ve hatta 1'e 400'e kadar çıkabilmektedir. (Türkiyedeki oran sanırım 1’e 100 olması lazım ama tam emin değilim)
Örnek olarak, X'in banka hesabında 2000 dolar parası olsun ve bunun 200 doları ile pozisyon açarak forex piyasasında yatırım yapsın. Kaldıraç oranı X'e 200 dolarlık yatırım ile 200x100 = 20.000 dolarlık alım yapma imkanı sağlamaktadır. 100/1 oranına göre hesaplanmıştır. Eğer doların değerinde yüzde 10'luk bir artış olursa, X bu artıştan 2.000 dolarlık bir karı olacaktır. Eğer doların değerinde yüzde 10 oranında düşüş olursa, X tüm yatırımını kaybedecektir.
Şimdi yukarıdaki örneği petrol alım - satım marketine uygularsanız, marketin hacmi trilyonlarca dolardır. (Ek olarak, petrol piyasasında futures and forward opsiyonları ile de alım satım yapılmaktadır. Kısacası Çin herhangi bir ülke ile varil başına 100 dolara anlaşmışsa ve bir varil ham petrol şu andaki gibi 50 dolar sınırına gerilemişse, Çin varil başına 100 dolar ödemek zorundadır)
Petrol piyasasında bu gözlerden ırak devasa şirketlerin, istihbarat teşkilatları ile iç içe oynadıkları oyunları anlatmaya devam etmeden önce nacizane, her ne kadar konu hakkında çok teknik bilgim olmasa da sizlere çok kabaca ve basitçe özetlemeye çalışayım. Çünkü işin püf noktası burada...
Kaldıraç işlemler (Leverages) çok basitçe yapılan finansal işlemlerde kazanç (kar) veya zararı, bir kaç misli katlayan her tür finansal tekniğe verilen genel addır. Daha evvel belirttiğim gibi, bunların en önemlisi "future ve/veya option" işlemlerdir. (Ancak tek Leverage işlemi, future/option işlemleri değildir) Future işlemlerde yaptığınız finansal işlemin yüzlerce katına kadar kazancınızı katlamanız mümkün olduğu gibi, zararınız da yüzlerce katına kadar ulaşabilir.
Ham petrolün de işlem gördüğü Commodity (Tam Türkçe karşılığı değil ama "Emtia" deniyor genelde !) piyasalarında future işlemleri, genelde kontrat bazında yapılmaktadır. Çok basitçe örneklemek gerekirse; Örneğin siz, ExxonMobil ile 2 yıl terminli, 100.000 varillik, 100 USD bedelli bir konrat yaptınız diyelim. Bu durumda aslında siz, ExxonMobil'in, örneğin 2 yıl sonra Türkmenistan'dan çıkaracağı petrolden 100.000 varilini, 100 USD/Varil bedelden satın almayı taahhüt etmiş olursunuz. (Aslında commodity piyasalarında bedeller bu şekilde belirlenmez, basit olsun diye böyle anlatıyorum) Bu durumda malın size teslimine 6 ay kala, eğer petrol fiyatları o anda, 103 USD/Varil'e çıkmışsa siz 100.000 X 3 USD = 300.000 USD kar etmiş olursunuz, 97 USD/Varil'e düşmüşse, 300.000 USD zarar etmiş olursunuz. Eğer kardaysanız kontratınızı, bir komisyonla, bir işleyiciye (Örneğin TÜPRAŞ rafinerisine) bir komisyonla sattığınızda, karınız 300.000 USD + Komisyon bedeli olmuş olur. Dolayısı ile petrol fiyatları yükseldikçe daha çok kar edersiniz. Bu basit alım satım işlemidir. Ancak, Eğer siz kontratınızı, future piyasasında değerlendirirseniz, karınızı bir kaç yüz katına katlama imkanınız vardır. Eğer kontratınızı future piyasasında, opsiyonlu olarak satarsanız sizin, basit karınızın 300.000 USD'dan X 100 opsiyonda 30 milyon USD'a çıkması gayet imkan dahilindedir. Tabii petrol fiyatlarının düştüğü durumlarda ise buna karşılık 30 milyon USD zarar edebilirsiniz.
Görüldüğü gibi leverage işlemlerde sizin kar etmeniz, emtia fiyatlarının yükselmesine bağlıdır. Ancak, BURAYA DİKKAT !!! Bir de tersine opsiyonlu işlemler vardır ki, buna "Inverse Leverage" denir. Siz opsiyonunuzu, emtia fiyatlarının yükselmesine değil, düşmesine yönelik yaparsınız. Bu durumda siz, emtia (Ham petrol mesela) fiyatları düştükçe karınızı bir kaç yüz katına katlarsınız.
Yukarıda verdiğim örneği hatırlayacak olursanız petrol fiyatı 100 USD/Varil'den, 97 USD/Varil'e düştüğünde siz, basit alım satımdan 300.000 USD zarar, ancak future işlemlerden 30 milyon USD kar yazarsınız. Bu durumda kazancınız 30 milyon USD - 300.000 USD = 29.700 milyon USD olur. (Borsayı takip edenler varsa, Ayı ve Boğa piyasalarını akıllarına getirsinler, söylediğimi daha net anlayacaklardır.)
İşte son 6 aydır olan şey, tam da budur. Düşünün ki son altı ayda Ham petrol fiyatları, 117 USD/Varil'den, 50 USD/Varil'e geldi. Bu işin kazananı, hem de fena halde kazananı, ilk mesajımda andığım Glencore, Vitol, Trafigura adlı "Commodity Conractor" şirketlerdir. Üstelik bu şirketlerin kazancı bunlarla da sınırlı değildir. Sayın okuyucuların aklının karışmaması için özellikle anmadığım, türev piyasalarda (Derivative Markets) yapılan finansal işlemleri (Örneğin; kontratın, teminat gösterilerek, ikincil finans yaratılması gibi...) de buna eklediğimizde, Bu şirketlerin karları bir kaç yüz katına, belki de binlerce katına çok rahat ulaşabilmektedir.
Ham petrol fiyatlarında ki düşüşten etkilenen, zarar görenler arasında tabii ki kamuoyunun aklına ilk başta Ekonomileri, petrol ve gaz ihracatına büyük ölçüde bağımlı olan Rusya, İran ve Venezuela gibi ülkeler gelmektedir. Nitekim dünya finans kamuoyu, bu ülkelerin uğradığı zarara odaklanmaktadır. Ancak fikrimce bu ülkelerin, ham petrol fiyatlarında ki düşüşten gördükleri zarar, 1970'lerden beri dünya finans tarihinin gördüğü, bu en büyük manipülasyonun boyutları düşünüldüğünde ancak "tali hasar (collateral damage)" mertebesindedir.
Ne tür bir büyüklükten söz ettğimin iyice anlaşılabilmesi için, size bazı rakam ve büyüklükler vereyim;
Örneğin, Glencore'un commodity pazarlarında yaptığı günlük ham petrol işlem tutarı, Suudi Arabistan ve Venezuella'nın bir günlük toplam ham petrol üretimine eşittir. Firmanın vergilendirilebilir geliri 232 milyar USD'dır. (ki aslında, gerçekte bunun bir kaç katıdır) Karşılaştırmak bakımından; Cari kurla Türkiyenin toplan GSMH'si 770 Milyar USD'dir. Vitol'ün Commodity piyasalarında yaptığı yıllık işlem tutarı yaklaşık olarak, Irak ve Azerbaycan'ın toplam yıllık ham petrol üretimine eşittir. Trafigura'nın Commodity piyasalarında ki sadece ham petrol işlem tutarı günlük 2.4 milyon varildir ki, bu da yaklaşık olarak Katar'ın günlük ham petrol üretimine eşittir. Karşılaştırma bakımından; Türkiye'nin günlük ham petrol tüketimi yaklaşık 650.000 Varil/gün'dür.
Peki, Bu çerçevede 1971'de Bretton Woods sisteminin çökertilmesinden beri, dünya finans tarihinin gördüğü bu en büyük manipülasyonun asıl hedefi kimdir?
Bu parayı en çok bahsettiğim firmaların gerçek sahipleri olan kişilerin, parayı kontrol etmek için bir diğer yöntemi olan "Private Equity Fund" şirketleri vasıtasıyla milletin malına mülküne el koymak için kullanıyorlar.
Haaa, kazandıkları paranın zekatı kadar bir para ile de kolkola girdikleri istihbarat şirketlerinin ricacı oldukları darbelerin, terör örgütlerinin finansmanını sağlıyorlar.
Mesela nisbeten yakın tarihten örnek verirsek Kongo'da, Libya'daki darbeleri finanse ederler. Biraz daha geriye gidersek Filistin'de, Ebu Nidal grubu mesela ! Afganistan'da mesela şimdi, başka bir büyük petrol şirketinin satın aldığı, Amerikan/California merkezli petrol firması Unocal, Afganistan'da Taliban'ı uzun süre finanse etmiştir. Hatta Taliban'ın Kabil'i ele geçirdiği operasyonun bütün finansmanı, Unocal tarafından sağlanmıştır. Tabii Unocal, "Driller" türü bir firmaydı. ABD'nin Taliban'ı, iktidardan düşürdükten sonra Afganistan'a atadığı "Genel Vali" de Unocal'ın eski bir elemanı olan Zalmay Halilzad olmuştur. Bütün bir ülkeyi yıllarca Ortaçağ karanlığına gömen, milyonlarca insanın canına mal olan veya yerlerinden yurtlarından olmasına sebep olan, bütün bu olayların tek sebebi nedir biliyormusun? Hazar havzası petrollerine, Sovyetler dağıldıktan sonra el koyulup, Afganistan üzerinden (Pakistan Yoluyla) Hint Okyanusuna indirerek, Uzakdoğu enerji pazarını besleyebilmek...
Ama evdeki hesap, çarşıya uymadı.
1)Parayı
2)Enerjiyi
3)Gıdayı kontrol eden, bütün dünyayı kontrol eder.
Ancak bu büyüklükte operasyonların asla tek bir amacı olmaz. Bu yapılan operasyonun da birden fazla amacı var. Bu büyüklükte bir taş attığınız zaman tabir-i caizse, kuş katliamı yapmanız gerekir. Üstelik bu hedeflerin, bu operasyonu yapan tarafların her biri için değişik birinci öncelikleri olması da gayet doğaldır.
Bunlardan birinden kısaca bahsetmiştim zaten; 3 büyük commodity contractor şirket, future contract piyasasında inverse leverage yaparak akıl almaz büyüklükte paralar kazandılar. Tam miktarını tesbit etmek yaklaşık olarak bile çok zor ama benim tahminim 1 ile 1.5 yıl içerisinde 300 milyar USD ile 1 trilyon USD arasında bir meblağın el değiştirmesi sözkonusu olacak, belki de daha fazla. Tabii bu meblağın tümü 3 commodity contractor üzerinden değil. Bunlarla sahipleri aynı aileden olan veya akrabalık ilişkisi bulunan, KKR gibi private equity fonu şirketlerinin de kazançları kümülatif ele alındığında bu meblağ ortaya çıkıyor. Bu büyüklükte bir para mutlaka petrol piyasasında yeni bir konsolidasyon dalgasına yol açacaktır. Üstelik bu konsolidasyon kesinlikle dikey entegrasyon şeklinde olacak. Yani size ilk bahsettiğim 5 ayak vardı ya, o ayaklar gittikçe birbiri ile iç içe geçecek. O zaman Glencore, Vitol, Trafigura, KKR gibi şirketlerin memurlarını, yeni satın aldıkları veya ortak oldukları Total, Rosneft, Statoil gibi şirketlerin yönetim kurulunda gördüğümüzde konu daha fazla aydınlanacak.
Bu büyüklükte bir para yer değiştiriyorsa yani, birinin cebine giriyorsa, birilerinin de cebinden çıkıyor demektir. Maalesef New York, Londra, Rotterdam ve Hong Kong emtia borsalarında ki son 6 aylık EFT, Swap, ETC, ETF emirlerini tesbit etme imkanımız yok. Üstelik future piyasasında eğer kendi bilanço kurunuz USD değilse, sistem emme basma tulumba gibi işler. (Ham petrol fiyatlarında ki düşüşle birlikte yaklaşık eş zamanlı olarak başlayan USD'in yükselişi dalgasını unutmayın !!!) Ancak şu ana kadar bile, son 6 ay içerisinde Rusya'nın petrol fiyatlarındaki düşüşten kaynaklanan zararından ayrı olarak Rosneft, Sibneft ve daha evvel bahsettiğim Rus derin devletinin doğrudan girişimi olan Gunvor gibi Rus şirketlerinin, sadece Commodity piyasasındaki zararının 70 - 80 milyar USD'a ulaştığından bahsediliyor. Çin şirketlerinin zararı, bununla kıyas edilemeyecek derecede büyük. Yine Total'ın çok büyük zararda olduğundan bahsediliyor.
Sovyetlerin Afganistan ve o zamanlar bağımsız blok üyesi olan Hindistan üzerinden, Hint Okyanusuna açılması planları aslında geçmişi Vietnam savaşına kadar giden Hint alt kıtası ve Güney doğu Asya'da ki her iki blok arasındaki Jeopolitik mücadelenin bir parçası. ABD, Sovyetlerin er ya da geç bu adımı atacağını bildiğinden, Afgan mücahitlerin, sınırın Pakistan tarafında eğitimine işgalden çok önce başlamıştı. Pakistan'da akabinde, sıranın kendisine geleceği korkusu ile bu işe dört elle sarılmıştı. O dönem hatta Pakistan'da sol hareketler iyice aktive olmaya başladığında, (Şüphesiz Sovyetlerde, Aganistan'a yapacakları muhtemel bir harekatta direnişin Pakistan'da örgütleneceğini öngördükleri için Pakistan'ı muhtemel Afgan harekatı sırasında hareketsiz bırakmak için Pakistan'da ki sol hareketleri destekliyor hatta ordu içindeki sol akımı da bizatihi yönlendiriyorlardı !) Amerikalılar, zayıf Butto Hükümetini devirerek, general Ziya ül Hak diye bir öküze darbe yaptırdılar. (İşgal bittikten sonra da artık işlerine yaramayacağından bir uçak kazasında götürdüler !)
Zaten aradan 1-2 yıl geçtikten sonrada Sovyetler, Afganistan'a girdi. Yaklaşık 10 yıl sonra Afgan işgali bitip, Sovyetler geri çekildiğinde ABD'nin elinde etnik ve siyasi olarak paramparça olmuş bir ülke ve ISI kamplarında, dini motivasyonla, gerilla eğitimi almış onbinlerce eli silahlı militan ve her halükarda Sovyetlerin Hint Okyanusu'na inişinin önünde tampon yaratma ihtiyacı vardı. Bunun üzerine CIA, böyle bir ülkenin ancak koyu dini bir dikta rejimi ile idare edilebileceği, ülkenin Sovyetlere karşı bütünlüğünün ancak bu şekilde muhafaza edilebileceği ve yine bu şekilde 10 yıldan fazla besleyip, baktıkları dini motivasyonu yüksek, gerilla gücünün böylece başa bela olmadan istihdam edilebileceği planıyla Taliban'ı yarattı. Nitekim ülkenin Kuzey Bölgesi (Mezar-ı şerif merkezli olmak üzere) ve Kabil hariç Taliban ülkenin büyük kısmında egemenliğini kısa sürede kurdu.
Aradan 2-3 yıl geçip Sovyetler aniden dağılınca ABD, Hazar havzası enerji kaynaklarına çökmek üzere hemen harekete geçti. O dönem Türkmenistan'a, Azerbaycan'a penetre etmek için maalesef bizi de ilk başta maymuncuk olarak kullandılar. Yine O dönemlerde ODTÜ'de hocalık yapan CIA mensubu yanlış hatırlamıyorsam bir Avusturyalı vardı, bizimkilere Dünya Türkmen Kongresi toplamak için falan boyuna gaz verirdi..
Hatırlarsanız 90'ların başında, bizimkileri öyle keklediler ki, bizimkiler aşka gelip "Çin'den, Adriyatik denizine Türk nüfuzu"ndan falan bahseder olmuşlardı ! Neyse daha sonra, zaten İsviçre ve Panama'da açılan hesaplara yatırılan yüklü USD karşılığı ile kendileri, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin yöneticileri ile can ciğer, kuzu sarması olunca bizi, kapının önüne koydular. Bizimkilerin Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde Petrol, Gaz, Telekom, Finans ve Bankacılık alanında Amerikalılarla ortaklık hayali suya düştü. Bizi, o alanlara sokmadılar. Neticede, Türkmenistan'a 3-5 T-Shirt, 1-2 Çek-yat satarak, 2 tane kıytırık okul, hastane binası falan yaparak mutlu olduk.
Her neyse asıl anlatacağım, daha evvel bahsettiğim Unocal şirketi, Sovyetlerin dağılmasından sonra Amerikan Devletinin yönlendirmesi ile Türkmenistan'da çok büyük petrol ve gaz sahaları kapattı. Bir yandan Türkmenistan'ın petrol hatları dolayısı ile Rusya'ya ekonomik ve siyasi bağımlılığının önüne geçmek, diğer yandan da Türkmen petrolünü, Afganistan ve Pakistan üzerinden Hint Okyanusuna indirerek Güney Doğu Asya'da enerji hakimiyetini kurmak amacıyla, TAP (Türkmenistan-Afganistan-Pakistan) projesine girişti. TAP antlaşmasının imzalandığı günden başlayarak Unocal, Taliban'ı var gücüyle finanse etti. Hatta daha önce yazdığım gibi hem Taliban'ın, Kabil üzerine yürüyüşünü finanse etti, hem de Taliban'ın, Ahmet Şah Mesut liderliğinde onlara karşı savaşan Kuzey Cephesi'ni yenebilmesi için gerekli silah alımlarını CIA'e sen gözlerini kapat diyerek finanse etti. (Ama Taliban, Yine de Ahmet Şah Mesut'u yenemeyince, Kuzey Cephesi'nin en önemli ikinci vurucu gücü olan Reşit Dostum'un liderliğindeki Özbekler, Kuzey Cephesinden ayrıldılar. Bilin bakalım kim aracı oldu ?) Bu şekilde Taliban, Kabil'e girip, merkezi hükümeti de ele geçirince TAP'ın, gerçekleşmesinin önünde pek bir engel kalmamış görünüyordu.
Unocal, Taliban liderlerini alıp Amerika'ya götürdü. Amerika'da, bir çok kimseyle randevularını ayarlayıp, görüştürdüler. Taliban, TAP projesine imza da attı. Ama projenin fiilen başlaması için bir şartları vardı; ABD'nin, Taliban hükümetini resmen tanıması. Kendilerine ABD'nin, Taliban'ı resmi olarak tanımadan statü quo'nun devamı için her türlü yardımı yapacağı (Yani ABD'nin el altından Taliban hükümetini destekleyeceği) garantisi verilmesine rağmen, Resmi tanımada ısrarcı oldular. Bunun üzerine ABD yönetimi bölündü. O dönemde Başkan olan Clinton resmi tanımaya yanaşmadı. (Belki de bu inatçılığı, ileride Monica Lewinski skandalı ile cazalandırılması için bardağa düşen ilk ama önemli bir damlaydı !)
En büyük kırılma noktası sanırım burada oldu. Unocal kendi çalışanını, ABD'nin Kabil büyükleçisi bile yaptırdı ama TAP projesi uzun yıllar imzalanmış ama fiilen yürürlüğe girememiş bir proje olarak kaldı. Daha sonraları Unocal, projenin gerçekleşmesinin Afganistan'da ki siyasi istikrarsızlık nedeniyle belirsiz bir geleceğe ertelendiğini görerek, Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) hattı projesini destekledi. Ardından olanları ise hepiniz biliyorsunuz. 9/11 ve Afganistan'ın bombalanarak Taliban'ın iş başından uzaklaştırılması, Afganistan'da Karzai başkanlığında, yeni bir pro-Amerikan yönetimin kurulması vs..
Bugün ABD, TAP'ın revize edilmiş hali olan TAPI (Türkmenistan-Afganistan-Pakistan-India) projesini destekliyor. Bunun karşısında ise, Çin'in desteklediği İP (İran-Pakistan) projesi var. Eğer proje başarılı olursa hat devamında Pakistan'dan uzatılarak, Çin'in doğusuna ulaşacak. Ama o konuda ki sıkıntıları ve çekişmeleri de (Myanmar'da Çin - ABD çekişmesinin sonucu, kabağın Müslümanların başına patlaması gibi!) yazmıştım.
Gördüğünüz gibi Siz, Türkçülük yapıyorum veya Din uğruna cihad ediyorum zannederken, aslında bir Amerikan Petrol şirketinin çıkarlarına, Tam bağımsız Türkiye sloganı atıp, solculuk yaparken aslında İngiliz istihbaratının çıkarlarına hizmet ediyor (Türkiye'de ki aşırı sol hareketlerin çoğunun arkasında İngiliz istihbaratı vardır) durumuna düşebilirsiniz. İstihbarat teşkilatları için en "Kullanışlı Aptal"lar aşırı, fanatik fikirlere sahip, asabı bozuk gençlerdir. Sizin aslında, hangi amaca hizmet ettiğinizi anlamanız çoğu hiç mümkün olmaz. Çok küçük bir ihtimal, yıllar sonra kısmen sezebilirsiniz ama genelde iş işten geçtikten sonra...
O yüzden, kendinizi kimseye kullandırtmayın! Hangi siyasi görüşe sahip olursanız olun, atalarımızın dediği gibi "azı karar, çoğu zarar"...
Locaların Yönetimi
Madde 72 - Loca Görevlileri(1) Locanın, kendi üyeleri arasından belirlenen 16 görevlisi vardır:1. Üstad-ı Muh...
Üyelik İşlemleri
Madde 93 - Locaya Giriş Yolları(1) Bir Locaya tekris veya tebenni ile girilir.(2) Bir Kardeş, Büyük Locanın m...
Son Hükümler
Madde 123 - Yorum(1) İşbu tüzüğü yorumlama yetkisi Büyük Locaya aittir. İhtiyaç olan durumlarda, Büyük Görevl...

İLLUMİNATİ SEMBOLLERİNİN BULUNDUĞU RESİMLER
Bunların bilinen sembolü baykuş. İnci sözlükte bolca kullanılır.Şeytana ve diğer küçük şeytanlara taparlar. M...
Atölyenin Adı: Olgunlaşma Locası.Başkanın Unvanı: Pek Muktedir veya Melik Süleyman.Birinci Nazırın Unvanı: Ad...
4.Derece Ritüeli: "Çalışmanın Açılışı"
Pek Muktedir - Sayın Adonhiram Kardeşim, toplantımıza katılan Kardeşlerin hepsi Ketum Üstad mıdırlar?Adonhira...
4.Derece Ritüeli: "İykaaf"
Pek Muktedir - Gündemimizde 4. dereceye alınmaları uygun bulunan Kardeşlerin iykaafı vardır. Kâtip Kardeşim b...
Üstadı Muhterem ve Sevgili Kardeşlerim. Bugün burada sunacağım konferansın konusu çok geniş ve kapsamlı olduğ...
Landmarklar
Bugünkü sohbetimiz "Landmarklar" üzerine olacaktır. Bu bir derleme çalışma olup yorum yoktur. Konuya girmeden...
Türkiye'de Masonluk Tarihi (1909 - 1970)
Türkiye'de masonluğun tarihini genel olarak üç ana bölüme ayırarak incelemek bugüne kadar alışılagelmiş bir y...

İLLUMİNATİ SEMBOLLERİNİN BULUNDUĞU RESİMLER
Bunların bilinen sembolü baykuş. İnci sözlükte bolca kullanılır.Şeytana ve diğer küçük şeytanlara taparlar. M...

14.Derece Ritüeli: "Talimat"
Atölyenin Adı: Büyük Seçilmişler, Tam ve Âlî Masonlar Atölyesi veya Gizli Kubbe.Başkanın Ünvanı: Üç defa Mukt...

15.Derece Ritüeli: "Talimat"
Atölyenin Adı : Doğu ve Kılıç Şövalyeleri ŞapitriBaşkanın Ünvanı : Büyük ÜstatGörevlilerin Ünvanı : Her görev...

Eski ve Kabul Edilmiş Skoç Riti'nin Tarihçesi
Operatif Masonluktan, Spekülatif Masonluğa geçişin ilk defa İngiltere'de gerçekleştiği bilinmektedir. Bunun s...

Fethullah Gülen Ermeni Soyundan mı
O formdan annesinin adının “Rabin” olduğunu öğreniyoruz! Halbuki, annesinin ismi “Refia” olarak bilin...