Bornocu Ersan 11 Kasım 2015 Çarşamba



İstihbarat gelecekte meydana gelmesi olası bir “etki” hakkında önceden bilgi sahibi olunma çabasına denir. Bu amaçla yapılan tüm yasal ve gayri-yasal faaliyetler istihbaratın çalışma sahasıdır. Dünya üzerindeki irili ufaklı her ülkenin kendi istihbarat birimleri vardır. Bu birimler ulusal çıkarları ve hedefleri doğrultusunda belirledikleri hedeflere belli amaçlarla saldırırlar. Buradaki saldırıdan kasıt; olası etki hakkında önceden bilgi toplamak için yapılan tüm faaliyetlere verilen addır. İstihbarat birimlerinin hedeflerine yönelik bu saldırılarının belli bir tarzı ve karakteristiği vardır. Bir anlamda bu faaliyetleri her istihbarat örgütü aynı tarzda yerine getirmez. Kimi istihbarat servisleri sadece açık kaynaklara yönelirken kimisiyse açık ve gizli kaynakları bir karma olarak kullanır. Bu görevi yaparken akla gelecek bir çok metodu kullanırlar. Bir hedefe yönelik yapılacak saldırının ne şekilde yapılacağını belirleyen en önemli öğe, hedefin ne şekilde korunduğudur. İstihbarat servisleri bu nedenle öncelikle hedeflerini çok yönlü izlerler ve analiz ederler. Hedefin güçlü ve zayıf yanları ortaya çıkarıldıktan sonra, saldırı en zayıf noktadan yapılır. Bazen bu saldırı beklenmedik bir kolaylıkla yapılıyorken, bazen aylar hatta yıllarca süren bir çaba sonucu elde edilebilir.

1940 yıllarından sonra Sovyet casuslarının hedefindeki en önemli ülkeler ABD, NATO, Batı Almanya, İngiltere, Fransa ve Japonya’ydı. Ancak 1960’lı yıllara gelindiğinde KGB tehdit değerlendirmesinde yeniliğe giderek bu listeye Çin, Brezilya, Meksika, Türkiye, Endonezya, İran, Irak, Yunanistan ve Yugoslavya’yı da eklemiştir. 1960’lardan başlayan bu değişim günümüze kadar önemini küçük değişikliklerle korumuştur.

Çin’in 1960’lardan itibaren önemi yükseldikçe, KGB’ninde bu ülkeye ilgisi gittikçe artmıştır. Ancak bu ülkedeki totoliter ve baskıcı rejim, Pekin’deki Sovyet casuslarının halkın arasına karışarak istihbarat toplamasını sınırlamıştır. Bu tanımlama sadece Sovyetler için değil, Çin sahasıyla ulusal çıkarları gereği mutlaka ilgilenmesi gereken ABD, İngiltere, Japonya, Tayvan ve Fransa içinde geçerlidir. Bu ülkeler Çin’e karşı yürüttükleri istihbarat faaliyetlerini başka ülkeler üzerinden yapmak zorunda kalmışlardır. Bu nedenle Güney Asya’da istihbaratın merkezi Hong Kong olmuştur. KGB özel ilgi gösterdiği Çin sahasından bilgi toplamak için sadece Hong Kong’da faaliyet yürütmemiştir. Bu ülkeyle istihbarati anlamda ilgilenen veya ticari faaliyet yürüten tüm ülkelerde de Çin’le ilgilenen hücreler oluşturmuştur. Bir anlamda Çin hakkında istihbarat Washington’da da yapılmıştır. ABD’deki Sovyet Elçiliği 1. Katibi Victor Kraşeninkov ve yine onun ardından göreve gelen Sovyet Elçiliği 2. Katibi Vladimir Kolesnikov kendilerini birer bilim adamı olarak tanıtarak ABD’de Çin hakkında istihbarat toplamışlardır. Bu amaçla bilim çevrelerine sızarak Çin ve gelecekteki stratejileri hakkında bilgi edinmişlerdir. ABD’de Çin üzerine istihbarat yapan sadece bu casuslar değildir. Bunun yanında İgor Rogaçev’de KGB’nin deşifre olmuş Çin uzmanlarından biridir.

Hong Kong’da da durum Washington’dan farklı değildir. 1972 yılında MI-6 Hong Kong’da bir KGB hücresini takibe almış. Hücreyi deşifre ettikten sonra ülkeden kovmuştur. Bu şebekenin içinde bulunan iki Çin’li işadamı tutuklanmıştır. Yine MI-6’nın Hong Kong limanlarında yaptığı bir istihbarat çalışmasına göre Hong Kong limanlarına uğrayan bir çok yabancı bandıralı ticari geminin personeli temel denizcilik bilgisinden yoksundur. Sanırım bu tespitin ne anlama geldiği açıktır.

KGB istihbarat yapılanmasının temelini Milli İstihbarat Teşkilatı gibi bireye dayalı istihbarat temeline oturtmuştur. KGB elbette ki çağının elektronik ve teknik gelişmelerini CİA gibi kullanmakta ve yeni araçlar geliştirmektedir. Ancak KGB bu konuda şöyle düşünmekteydi; “Teknik haber toplamanın bir sınırı vardır. Uzaydaki bir uydudan çok temiz bir fotoğraf alabilirsiniz. Ancak elçilik kasasının içindeki bir belgeyi göremezsiniz.” KGB’nin bu konudaki tezi alanının birinci dereceden muhatabı General Orlov tarafından KGB karargahındaki bir konuşmasında aşağıdaki sözcüklerle ifade edilmiştir.

“KGB’nin kanısına göre yabancı devletlerin sırları ya doğrudan doğruya o devletin gizli kasalarından veya bu bilgileri KGB’ye vermeye razı memurlardan elde edilebilir. Bizler ne zaman bir ulusun bize karşı bir koalisyon içinde olduğundan şüphe duysak, bunu gazete makalelerinden, açık oturumlardan, tarihsel geçmişlerinden veya düşünce kuruluşlarından öğrenmeyiz. Her ne kadar bu kaynaklarda durumu aydınlatabilse de, elde edilen sonuç yeterli değildir. Aksine biz ajanlarımız vasıtasıyla anlaşmaya çalışan ülkelerin üzerindeki çalıştıkları metinlerin aslını görmek isteriz.”

General Orlov’un sözlerini yorumlamak gerekirse General Orlov şöyle demek istemektedir; KGB potansiyel bir düşmanın uçak üretim üslerinin kapasitesine bakarak veya bu konudaki açık kaynaklardan tahmini bir üretim hesaplaması yapmaz. Tam aksine o ülkenin Kara ve Hava Kuvvetlerine sızarak kesin rakamlara ulaşır. KGB ancak bu türden bilgiye istihbarat demektedir.

İstihbarat bir olay veya konu hakkında duyum almak değildir. Tam aksine istihbarat kesin bir bilgiye verilen addır. Buradaki kesin bilgi; otantik bir resmi belge veya yazı olabilir. Duyumlarsa istihbarat literatüründe farklı bir kategoride ele alınır. Örneğin bir suç şebekesinin belli bir günde ve belli bir saatte belli bir güzergahı kullanarak yapacağı sevkiyata ilişkin şebeke içindeki bir ajandan gelen haber istihbarat değildir. Bu habere verilen ad bilgidir. Bu bilgi ancak başka kaynakta gizlenmiş ikinci bir ajan tarafından da teyit ettirildiği taktirde istihbarat adını alır. Bir bilgi karargaha geldiği anda o ajanın geçmişte karargaha gönderdiği bilgilerdeki isabet oranına bakılır. Aynı konuda başka ajanlardan da bilgi gelip gelmediği kontrol edilir. Birden fazla kaynak aynı olayı karargaha rapor ediyorsa, bunun adı istihbarattır. Ancak bu kati bilgi elde edildikten sonra ana karargah bir operasyon kararı verebilir veya ilgili diğer devlet birimleri konu hakkında bilgi notuyla uyarabilir.

KGB’nin kişisel casusluğa verdiği önem bu nedenle önemli görülmektedir. Kişisel casusluğun temel zanaatı “avlama” dır. Avlama yapılmazsa herhangi bir operasyon imkansızdır. Ve istihbarat denen şey avlamayla başlar. KGB’nin genel ve gizli istihbaratında en çok göze batan ayrıntı “avlama yapılmasına” verdiği önemdir. Çünkü casusluk için ajan avlama metotlarıyla ajan bulma metotları temelde aynıdır. Casusluk sanatının bu hassas bilgileri gizli servislerin gizliliğine en çok önem verdikleri konudur. O nedenledir ki bu yöntemler dünyanın en eski mesleğinin casusluk olmasına rağmen, şimdiye değin herhangi bir kitaba konu olmamıştır. Bir doktorun mesleğiyle ilgili öğrendiği bilgileri insanlık aleyhine kullanması nasıl Hipokrat yeminiyle sınırlanmışsa, ajanlarında mesleki kariyerleri boyunca edindikleri bu bilgileri açığa vurmaları yasaklanmıştır. KGB ülke dışında görev yapacak gizli ajanlarını KGB’nin Moskova’daki 101. İstihbarat Okulunda eğitmekteydi. Bu okulda sadece 100 adet basımı yapılmış ve KGB içinde sadece seçkin yüksek rütbeli personelin kasalarında tutulan gizli bir kitap okutuluyordu. Bu kitabın konusu hedef ülkenin, hangi noktasına nasıl bir KGB casusunun yerleştirileceğinin ayrıntılarıyla ve örneklerle anlatılmasıydı. Bu kitapta hedef ülkelerin hükümet kabinelerinden tutunda, gizli servislerine kadar sızmanın yolları anlatıldığı gibi aynı zamanda birincil hedefler belirtilmekteydi. Bu kitabı okumayı başaran kişi, KGB’nin hedefini ve hedefe giriş metodunu açıkça görebilirdi. Bir anlamda bu kitap batılı gizli servisler için Saklı Hazine değerindeydi. İşte KGB’nin büyük bir mahremiyetle koruduğu bu saklı hazine, bir gün el çabukluğu marifetiyle başka bir gizli servisin eline geçti. Bu kitap incelendiğinde KGB’nin bu konuda ne kadar mesafe kat ettiği ve kişisel casusluğa ne denli önem verdiği açıkça görüldü.

İnternette istihbarat konusunda yazılan bilgiler incelendiğinde, istihbarat ve nasıl yapıldığına ilişkin bir yığın kulaktan duyma veya sezisel bilgiler ortada dolaşmaktadır. Bu bilgiler iyi incelendiğinde çoğunun casusluk romanlarından veya filmlerden derlenmiş bilgi çöplüğü olduğu görülür. Temel olarak bir istihbarat servisinin hedefine giren kurum, kişi veya bilginin ele geçirilmesinin önüne %100 geçmek imkansızdır. Ancak alınacak bir dizi önlemlerle bu bilginin kolayca ele geçmesi önlenebilir. Tabi burada bu bilgiyi karşı tarafın ne derece arzuladığı de önemlidir. Sizin hazırladığınız bir dizi önlem, karşı tarafı yılgınlığa iterek sizi hedef olmaktan çıkarabilir. Ancak karşınızdaki gizli servis tüm önlemlerinize rağmen bu bilgiyi istiyorsa, bu sırrı sonsuza kadar saklamanız imkansız olacaktır.

Dünyanın bir çok ülkesi önce devletleşti, ardından silahlı kuvvetlerini ve gizli servislerini kurdu. Ancak Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu analitik incelendiğinde bu sürecin bizde tam tersinden işlediği görülür. Milli İstihbarat Teşkilatı işgal altındaki bir ülkede üniforma çıkarmış/çıkarmamış asker ve siviller tarafından önce yer altında kuruldu. Bu kurulma aşaması bir yer altı örgütünün kuruluş aşamalarıyla aynıdır. Temel olarak örgüte katılım şöyleydi. Çekirdek kadroyu oluşturan kişiler etraflarında vatanperverliğine güvendikleri kişileri gizli servise (yer altı örgütüne) getirerek bu kişiye kefil olurlardı. Katılım seromonisi şöyle işlerdi. Örgütteki bir kişi yakınındaki bu kişiye güveneceğine %100 kanaat getirdiğinde bu kişiyi örgüt evlerinden birine getirirdi. Buluşmalar genelde gece olurdu. Yeni gelen kişinin gözleri eve girmeden önce bağlanırdı. Bu kişi gözü bağlı olduğu halde eve girerdi. Evin içinde örgütten en az 3-4 kişi olurdu. Gözü bağlı kişinin sesini tahlil edemeyeceği biri, örgütü ve amacını anlatırdı. Gözü bağlı kişiye bu örgüte girmek konusunda tereddütü olup olmadığı, isterse kapıdan çıkıp gidebileceği tekrar sorulurdu. Kişi girmek konusundaki fikrini koruyorsa bayrak ve silah üzerine yemin ettirilir, ardından gözleri açılırdı. Gözü açılan kişi ilk kez o anda örgütü kuranları veya bölge temsilcilerini görürdü. Ancak bu saatten sonra fikir değiştirmenin veya ihanet etmenin cezası ölüm olurdu. Bu yapıyla kurulan örgüt önce işgali sonlandırmış ve nihayetinde Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasını sağlamıştır. Tam anlamıyla kurumsallaşmasıysa Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan yıllar sonraya rastlamıştır. Milli İstihbarat Teşkilatının ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin kuruluşundaki bu gelenek modernize edilmesine rağmen hala devam etmektedir. İşgal altında kurulmanın getirdiği gizlilik perdesi o gün ve bugündür Milli İstihbarat Teşkilatının koruduğu bir gelenektir. Bu haklı ve katı gelenek haliyle örgüt dışında bulunan ve sistemi anlamakta güçlük çekenleri ürkütmektedir. Fakat diğer yandan bu katı gelenek, Gizli Serviste görev yapanlara veya mensubu olmak isteyenlere kimliklerinin bir gün açığa çıkarak kişisel güvenliklerinin tehlikeye girmesi konusunda huzur vermektedir.

Peki ama istihbarat denen şey nasıl yapılır? İstihbarat elde etmenin birden fazla yolu ve yöntemi vardır. Temel amaç düzenli bilgi akışının sağlandığı bir ağ oluşturmaktır. Burada önemli olan eldeki kısıtlı imkanları hedef ve tehditlere yönelik en iyi verimi alacak şekilde konumlandırmaktır. İstihbaratçı, ajan, casus, muhbir tanımlamaları özünde aynı kapıya çıkan görevleri ifa eden kişilere verilen ortak addır. Bu kişiler düzenli ve sağlıklı bilgi elde etmek için hedeflerine yaklaşmaya çabalarlar. Hedeflere yönelik bu tür yaklaşmalar çeşitli yöntemlerle yapılabilir. Bunlar açık kaynaklara yasal yaklaşma şeklinde olabileceği gibi gayri-yasal şekilde de olmaktadır. Bir bilgi kaynağına yasal yaklaşarak konu hakkında malumat edinme çabası içinde olanlara en iyi örnek askeri ataşelerdir. Bunlar ilgili ülkelerde yasal çerçevede ve bulundukları ülkenin belirlediği görev alanları içinde çalışırlar. Muhataplarıyla açıkça temasa geçerek ilgi alanlarında bilgi toplarlar. Ancak bazı bilgilere yasal yöntemlerle ulaşmanın imkanı yoktur. İşte bu noktada gayri-yasal istihbarat faaliyetleri başlar ki yazımızın da ana teması budur.

Bu operasyonlar çok basitten çok karmaşığa doğru çeşitli seviyelerde olmakla birlikte, temelinde hedeften bilgi aktaracak bir ajan yerleştirmek vardır. İstihbarat mesleğinin bu aşamasında ortaya konan beceri başarının anahtarını oluşturur. İstihbaratçılar Kurtlar Vadisinde olduğu gibi devletin yetimhanelerden topladığı eğittiği ve ateşin ortasına attığı insanlar değildir. Aksine bu çerçevede çizilen insan profili istihbaratçı kimliğiyle örtüşmez. Burada kıstas mesleğin gerektirdiği temel beceri ve donanımların kişilerde hali hazırda olmasıdır.

Bunlar istihbarat servislerinin ilgi duyduğu mesleki beceriler, iyi bir eğitim, yurtdışı tecrübesi ve yabancı dil yeteneğidir. İkinci aşamada adaylarda zihinsel ve fiziksel yetenekler aranır. Üçüncü aşamadaysa kişilerin mesleki konulara uyumu gözlenir. Tüm bu süreci başarıyla geçenler istihbaratçı kimliğine kavuşurlar. Milli İstihbarat Teşkilatının bu anlamda en büyük insan kaynağını Türk Silahlı Kuvvetlerinin genç subayları, Dışişleri Bakanlığı ve Üniversiteler oluşturur. Bu kadrolar genellikle ana karargahta görev yaparlar ve sınırlı fiilli operasyon ajanlarıdır.

Yönetici ve yönlendirici konumdaki bu kadroların asıl görevi istihbaratçı doğanları sistemin içine katmaktır. Burada doğmak kelimesini bilinçli kullandım, çünkü asıl ateş topunun içinde görev yapanlar bu kesimi oluşturan istihbaratçılardır. Romanlara ve filmlere konu olan bu insanlar nasıl istihbaratçı doğuyorlar? Kimi zaman yaşam veya buna kader diyebilirsiniz, kişileri öyle bir konuma getirir ki, bu kişiler yer zaman ve imkanlar nedeniyle istihbarat servislerinin dikkatini çekerler. İşte bu kişilerle yukarıda sözünü ettiğimiz kadrolar temasa geçerek Gizli Servislerle bu kişiler arasında köprü oluştururlar. Bu köprü kanalıyla bu kişiler Gizli Servislere çalışmaya başlarlar.

İşte İstihbarat dünyasının efsaneleşmiş operasyonlarına imza atanlar bu ikincil gruptaki kadrolardır. Bu kadrolar birinci gruptaki kadroların aksine toplumun her kesiminden ve herhangi etnik, dini, milli, mesleki veya eğitim seviyesinden olabilirler. Bunu daha iyi anlayabilmek için istihbarat operasyonlarının yapılış tarzına bakmak gerekir.

Silahlı Kuvvetler geliştirdiği uzun menzilli bir füze için daha verimli bir yakıta ihtiyaç duymaktadır. Bu yakıta benzer bir ürün hali hazırda dünya üzerindeki on iki ülkenin silahlı kuvvetlerinde kullanılmaktadır. Gizli servisten bu yakıta ilişkin bilgiyi ele geçirmesi istenir. Gizli servis bu yakıtın bulunabileceği yerleri araştırmaya başlar. On iki ülkenin bu yakıtı çeşitli amaçlarla kullandığı tespit edilir. Bu on iki ülkedeki birincil gruptaki ajanlar uyarılarak konuyu araştırmaları istenir. On iki ülkedeki ajanlardan gelen ilk raporlara göre bu stratejik yakıtın üretildiği yirmi beş özel veya kamu şirketi tespit edilmiştir. Karargahta yapılan analiz sonucunda bu yakıtın ele geçirilmesi için en uygun ülkenin Colombus olduğuna karar verilir. Çünkü Gizli servisin Colombus’daki hücrelenmesi, bu ülkenin müttefikleriyle ve ülkemizle olan münasebetleri böyle bir operasyon riskini minimize etmektedir. Colombus’ta bu yakıtı üreten iki şirket mercek altına alınır. Bu şirketlerde bu yakıta ilişkin bilgilerin nasıl korunduğu temel araştırma konusudur.

Operasyon için bu iki şirketten Sierra co.’nun en uygun olduğu anlaşılır. Şimdi mesele Sierra co.’nun konuyla ilgili departmanına sızmaktadır. Bu amaçla Sierra co. izlemeye alınır. Sierra co. bir ay sonra Almanya’da bir fuara/konferansa katılır. Gizli servis Sierra co.’yla ilk teması bu fuarda/konferansta sağlar. Ajanlar fuara ülkemizin en önemli Petro Kimya şirketlerinden birinin (yabancılara satılmadan önce tabi) temsilcileri olarak katılmışlardır. Sierra co.’ya bir dizi konuda stratejik olmayan ürünlerle ilgili siparişler verilir. Artık ajanlar bu siparişin takibiyle ilgili Sierra co’nun merkezine gidip gelmeye başlarlar. Bu karşılıklı gidiş gelişlerde Sierra co çalışanlarıyla sınırlı tanışmalar geliştirilir. Bu noktadan sonra Gizli Servis’in amacı angaje (kendi hesabına çalıştırma) etmek için en uygun kişiyi seçmektir. Bu iş için en uygun kişinin Sierra co.’nun kimya bölümünde baş kimyager yanında asistanlık yapan Elena adlı kişi olduğuna karar verilir. Gizli servisin yeni hedefi Elena’dır.

Elana’nın öz geçmişi siyasi düşünceleri ve kişisel özellikleri izlemeye alınır. Elena bu iş için uygun bir adaydır. Şimdi amaç Elena’ya yaklaşmak olmuştur. Bu sürece Gizli Servislerin verdiği ad “AVLAMA” dır. Elena avlanacaktır. Temsilciler Elana’ya yaklaşmaya başlarlar. Öncelikle Elena’ya açıktan ücret mukabilinde bir dizi part-time iş verilir. Elena temsilcilerimiz adına bir dizi basit konuda araştırma raporu hazırlayacak, açık kaynaklardan bilgiler derleyecektir ve bunun için hatırı sayılır bir ücret alacaktır. Bu rapor nedeniyle temsilcilerle Elana’nın ilişkisi Sierra co. dışına kaymaya başlar. Artık görüşmeler şirket dışında yapılmaktadır. Ayrıca bir dizi kolay elde edilebilecek Sierra co. bilgisi de Elena tarafından temsilcilere verilmiştir. Bu sürece “Geliştirme Safhası” denir. Bu süreç başarılı olursa temsilciler Elena’ya gerçek kimliklerini açıklayacaklardır. Gerçek kimlikler açıklandığında karşıdaki kişi yasal olmayan bir iş yaptığını ve kanunlara karşı geldiğini anlar. Elena bu saatten sonra Gizli Servis hesabına çalıştığını bilmektedir. Artık ajanların disiplinine uymaya ve güvenlik prosedürlerine uymaya başlar. Artık avlama başarıyla tamamlanmış, Sierra co.’ya yönelik gerçek operasyona geçilmiştir.

Hedef stratejik yakıta ilişkin bilgiyi Elena kanalıyla ele geçirmektir. Elena’nın şirket içindeki konumu ve ilişkileri kullanılarak bilgi elde edildiğinde, operasyon başarıyla tamamlanır. İstihbarat dünyasının birincil ve ikincil grubu oluşturan elemanlarının Gizli Servis dünyasına girişleri bu ve buna benzer süreçlerle tekrarlanır durur.

Bu yazı ; Bornocu Ersan Tarafından yazılmış olup, kategorisine eklenmiştir. Bu ve buna benzer yazıları RSS 2.0 . ile takip edebilir, ve eğer istersende bu yazıya 1 yorumda sen yapabilirsin!

0 yorum for " Saklı Hazine "

Cevap Bırakın

Reklam