İslam Düşüncesi içerisinde siyaset her zaman bulunmakla birlikte “Modern Siyasal İslam Düşüncesi” 19.Yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortaya çıkmıştır. Modern Siyasal İslam Düşüncesi’nin ortaya çıkışında, gerek teorik gerekse pratik temelde en önemli etkenlerden biri Birleşik Krallığın, Ortadoğu coğrafyasında ki menfaatleridir. Şöyle ki;
19.Yüzyılın ilk yarısında İngiltere adası ile Viktorya dönemi İngiliz ekonomisinin şah damarı olan Hindistan (Bugünkü Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve Afganistan’ın bir bölümü) ve Uzakdoğu Müstemlekeleri ile Çin arasında ki deniz ve karayollarının İslam tehdidinden bir şekilde açık tutulması, Birleşik Krallığın hayati önemi haiz bir menfaatidir.
Yine aynı şekilde, bir başka hayati ekonomik menfaat ise 19.Yüzyılın ilk yarısında önemli ölçüde endüstriyel üretim fazlası veren İngiliz ekonomisine yeni pazarlar kazandırılmasıdır. Yine bu menfaati tehdit eden, Ortadoğu coğrafyasında ki İslam anlayışıdır.
Bütün bu mülahazalar ile Oxford Üniversitesi’nde ilk Orientalizm araştırmaları yapılmaya başlanır. İleride “Oxford Hareketi” olarak anılacak küçük bir grubun öncülüğünde akademik alanda başlayan araştırmalar, Ortadoğu ve özellikle Osmanlı Coğrafyası’na giderek artan ve süreklilik arzeden keşif seyahatleri ile devam eder.
İlk önce entelektüel bir merak olarak başlayan bu araştırmalar, Ortadoğu petrollerinin öneminin anlaşılması ve Mısır üzerinde ki İngiliz - Fransız rekabetinin artması, özellikle Ferdinand de Lesseps’e, Hidiv Sait Paşa tarafından Süveyş’de bir kanal açma izninin verilmesi ile Birleşik Krallık Hükümeti tarafından maddi ve siyasi anlamda desteklenmeye başlanır. Sonuçta Oxford Hareketi, hepsi İslami ve İslam Felsefesi ile Tarihini en ince ayrıntısına kadar bilen, bölge dillerini aksanlarına varıncaya kadar konuşabilen, o bölgede yaşayamaya gönüllü bir düzine kadar adam yetiştirir. Bunlardan üç tanesi Modern Ortadoğu tarihinin yazılmasında pay sahibi olacak kadar önemlidir; Edward Blunt, Edward Brown ve ileride, arkasında bir enkaz bırakarak Sovyetlere iltica eden meşhur Kim Philby’nin babası, Harry Abdullah John Philby. Diğerleri gibi her üçüde Kraliçenin istihbarat servisine uzun yıllar sadakatle hizmet ederler.
Bunlardan John Philby (Ya da Hicaz’da bilinen ismi ile Şeyh Abdullah) İngiliz menfaatlerinin önünde en büyük engel olan duran Osmanlı İdaresi’ne karşı Vahhabizm akımını teorize eden ve Osmanlı’yı uzun yıllar uğraştıracak olan Vahhabi ayaklanmasını başlatan kişi olarak bilinir. Dolayısı ile aslında bugünkü Suudi Arabistan’ın babası denilebilir. Philby, dahiyane ve büyük bir entelektüel yetkinlikle İbn-Teymiyye’nin Mardin Fetvasını bulan ve Osmanlı’ya karşı kullanan ilk kişi olarak aynı zamanda Modern Siyasal İslam’ın da öncüsüdür.
“İki Edward”lar Blunt ve Brown ise, kendi servislerinde işe aldıkları ve yetiştirdikleri Cemalettin Afgani ve ardından Muhammed Abduh ile Sünni dünyasında “Selefilik” hareketinin, Şii dünyasında ise Mirza Hüseyin Ali (Daha sonra kendine verdiği isimle Bahaullah) “Bahailik” dininin teorisyeni ve perde arkasında ki kurucuları olarak ülkerine büyük hizmetler vermişlerdir.
20.Yüzyılın ilk çeyreğine gelindiğinde ise, Siyasal İslam Düşüncesi’ne yön veren iki büyük düşünür görüyoruz; Seyyid Kutub ve Hasan El-Benna. Bilahare günümüze kadar devam eden Mısır’da "Müslüman Kardeşler" (El İhvan-el Müslimin) hareketi’nin kurucusu olan bu iki büyük düşünürün yolu daha sonra ayrılmış, Modern İhvan, Hasan El-Benna’nın doktrinini takip etmiştir. Bununla birlikte İhvan içerisinde “Kutbiyyun” denen bir akım her zaman mevcudiyetini sürdürmüştür.
20.Yüzyılın, ikinci yarısının Siyasal İslam Düşüncesi’nin en büyük düşünürü Ali Şeriati ise, pratisyeni Abdüsselam Faraç’dir.
Günümüzün Ortadoğusunu anlamak için düşünürlerden özellikle El-Benna üzerinde hassasiyetle durulmalıdır. Benna'yı en çok etkileyen düşünür Muhammed Abduh'dur. "İki Edward" lar tarafından yetiştirilen Abduh'un, temel öğretisi bir yanda dinde sadeleşme (Yerleşik Geleneklere Başkaldırı - Dolayısı ile Yerleşik Düzene Başkaldırı/Yani Osmanlı İdaresi'ne Başkaldırı ancak başkaldırının siyasal muhalefet yolu ile ifadesi) diğer yandan ise diğer hak dinler ile müzakere. Örneğin Abduh'a göre hayır işleyen gayr-i Müslim'de, Cennete girebilir. Diyalog, size bir şey hatırlatıyor mu ? Yani İngiliz mallarının Osmanlı pazarına serbestçe girebilmesi esasına dayanmaktadır. Benna'da, İhvan'ın kuruluşunda aynı esasları temel almıştır.
Benna, İhvan'ı şöyle tasvir eder; "Selefi davet, sünni tarikat, sufi hakikat, siyasi heyet, sportif kulüp, kültürel ve ilmi akademi ve ekonomik bir şirket.”
Benna, İslam akaid ve inancı ile günlük ekonomik ve sosyal hayatı birleştirmiş, Kutub'un aksine (O cihadcıdır) bu birlikteliğin ancak siyasal yollarla elde edilebleceğini savunmuştur.
Hasan El-Benna ve düşüncesi, Türkiye'de ki "Nur Hareketi" ni de derinden etkilemiştir. Said-i Nursi bunu bizzat "Benim üstadlarım; Muhammed Abduh, Cemalettin Afgani ve Ali Suavi'dir." şeklinde ifade etmektedir. Ne kadar enteresandır ki her üçü de hayatlarının çeşitli dönemlerinde Majesteleri Kraliçe'nin istihbarat servisine hizmet etmişlerdir. Sonuncusu ise (Edward Blunt tarafından Londra'da hizmete alınmıştır) hizmetin de ötesinde İngiliz istihbaratında çalışan bir hanımla evlenmiştir.
Ali Şeriati, 1990'lardan itibaren Türk - İslam entelektüelleri üzerinde ki etki ve popülaritesini kaybetmiştir. Öte yandan Şia akımı, İslam Dairesi içerisinde bir azınlıktır. Her azınlık grubu gibi (Birbirleri ile dayanışma, Milli, etnik ve dini motifler üzerinde aşırı hassasiyet gibi) bir takım refleksler göstermeleri gayet doğaldır. Bir başka unutulmaması gereken nokta; Şia'nın varlık sebebinin pratikte, Sünni karşıtlığı (Teoride Emevi karşıtlığı) olmasıdır. Yani özetle Şia'nın Sünnilere, Sünnilerin Şia'ya baktığı gibi bakmaz. Bu özellikle Fars'lar için böyledir. Mesela İran'da Sünnilik aynı zamanda "Arabizm" ve giderek "Arap Boyunduruğu" anlamına da gelir bir anlamda. Bu yüzden Şia, Fars'lar için aynı zamanda milli bir uyanışı da ifade eder.
Siyasal İslam; ilk ortaya çıkışı itibarıyla, büyük bir entelektüel vukufla hazırlanıp, bir dantel gibi ince ince işlenen, bir İngiliz projesidir. Siyasal İslam akımının şampiyonları olan Muhammed Abduh ve Cemaleddin Afgani, İngiliz istihbaratının Philby ve "İki Edward"lar gibi adamları tarafından yetiştirilerek kullanılmıştır. Amaç;
1- 19.Yüzyılın başında elinde müthiş bir endüstriyel üretim fazlası olan İngiliz Sanayisine yeni pazarlar bulmak. (Ki, o kapı 1838 ticaret anlaşması ile ardına kadar açılmıştır)
2- Gerek Hammadde temini, gerek pazar açısından İngiliz Ekonomisinin atardamarı olan Hindistan yolunun istikrarlı bir şekilde açık tutulmasını temin etmek.
3- 19.Yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise, Petrol üretim sahalarına el koymak şeklinde özetlenebilir.
1. Dünya savaşının yüklediği mali külfetlerin etkisini henüz üzerinden atamadan;
2- 1929 Büyük ekonomik krizine yakalanan ve bu krizin etkisini tüm 1930'lar boyunca yaşayan İngiliz ekonomisi,
3- 2. Dünya Savaşı'nın bitimi ile birlikte "İngiliz Global Vizyon"unu destekleyecek güç ve potansiyelini kaybetmiştir.
Bu nedenle Birleşik Krallık, dünyanın önde gelen global gücü olma pozisyonunu 2. Dünya Savaşı'nın bitiminden itibaren ABD'ye devretmiştir. ABD, Birleşik Krallık'dan dünyanın önde gücü olma yarışında liderlikle birlikte, birçok başka proje gibi (Hala daha İngilizler kadar entelektüel derinliği olan adamlar yetiştiremeselerde) Siyasal İslam Projesi'ni de devralmıştır.
Bugün aradan yaklaşık 150 yıl geçtikten sonra, "Oyun"da değişen hiçbir şey yoktur. Detaylarda ki değişimleri şöyle ortaya koyabiliriz;
1- Birleşik Krallık'ın yerini, başka bir Anglo-sakson güç olan ABD almıştır.
2- Endüstriyel ekonomilerin yerini, Finansal ekonomiler almıştır. O gün nasıl endüstriyel fazla (İndustrial Surplus) veriliyorsa, bugün Sermaye fazlası (Capital Surplus) verilmekte, Bu sermaye gidebileceği istikrarlı ve kendisine en yüksek faizi ödeyecek pazarlar aramaktadır. 1. Dünya Savaşı ve öncesi döneminin Vickers vb. şirketlerin yerini bugün, "Çokuluslu" denen ama aslında sahipliği her zaman derin bir sis perdesinin arkasına gizlenen fonlar almıştır.
3- İngiliz İstihbaratı'nın, yukarıda sayılan amaçlarla teorize ettiği Selefizm (Vahhabizm onun bir koludur) akımının bugünkü adı, Anglo-sakson toplum mühendisliği jargonunda "Moderate İslam (Ilımlı İslam) dır ve Selefizm (Hristiyanlıkta tam karşılığı "Püritenizm"dir) hareketinin bugün ABD istihbaratınca modifiye edilmiş versiyonudur.
2000'li yılların başından itibaren Doğu Avrupa'da, Kafkasya'da ve Orta Asya'da "Renkli Devrimler" denen bir takım yönetim değişiklikleri oldu. İslam unsurunun, büyük ağırlık teşkil ettiği toplumlar ve Ortadoğu coğrafyasında ise 2010'dan itibaren "Arap Baharı" denen yönetim değişikliklerine şahit oluyoruz. Her iki hareket de (Hem renkli devrimler, hem Arap baharı) aynı global vizyonun aynı aktörlerin sahneye koyduğu ve fakat başka yöntem ve kavramlarla oynanan oyunlardır. Sahneleyenler için, bu oyunun temel amacı (Main Output) yukarıda ifade edildiği gibi çok daha büyük bir global vizyona hizmet ettiği gibi bir takım yan çıktıları (Side output)da olacaktır. Böylece, Soğuk savaş sonrasının dünyası şekillenmiş olacaktır.
Türkiye'de ki Nurculuk (Çeşitli kolları ile birlikte) akımı da Püriten - Selefi akımlardan bir tanesidir.
Mısır ve diğer Arap ülkelerinde ki Muhammed Abduh - Cemalettin Afgani çizgisindeki selefi hareketlerle ortak noktalarını şu şekilde özetleyebilirim;
1- Mezhep ve Tarikatlara karşıdırlar bu yüzden kendilerini tarikat olarak değil, cemaat olarak vasıflandırırlar. (Mezhep ve tarikatların kuvvetli, köklü, yerleşmiş olduğu ortamlarda selefiliğin pek bir şansı yoktur)
2- Toplumu "İslami" yönde dönüştürme iddiasındadırlar ve bu iddialarının gerçekleştirilmesinde "Cihad"çılardan farklı olarak en önemli aparat olarak eğitimi görürler. Bu tipik br Abduh görüşüdür. Said-i Nursi'nin, "Medresetül Zehra" fikri buradan kaynaklanır. Fethullah cemaatinin de eğitim konularında ki çabalarının temelinde aynı ideoloji vardır.
3- Her iki grupta, Kur'anı Kerim'de ki bazı ayetleri ve İslamın yerleşik uygulamasını yok sayarak, Gayr-i Müslimlerle diyaloğu savunur. (Philby etkisi !)
Teolojik tartışmalara çok fazla girmeksizin;
- Abduh'un, "Nar-ı daim" - "Nar-ı Yakın" görüşünü (Yani, Cehennemin geçici olduğu, Hristiyan ve Yahudilerin cehennemde cezalarını çektikten sonra, onların da cennete gireceği görüşünü) aynen, Hem Selefilerde hem Fethullah ve diğer Nur cemaatlerinde görüyoruz.
- Aynı şekilde Abduh'un, Müslüman bir hanımla, Gayr-i Müslim bir adamın evlenmesine ilişkin ruhsatını Hem Selefilerde, Hem Türkiye'de ki özellikle Fethullah Cemaatinde görüyoruz.
- Afgani'nin, Bugünkü Tevrat ve İncil'in de belirli bölümlerinin Müslümanlar tarafından hak olarak kabul edilip, onlarla amel edilebileceği, ayrılıklara değil benzerliklere bakılması gerektiği yolunda ki görüşleri (Philby ve Edward etkisi !) Bugün karşımıza Fethullah Cemaatinin propagandasını yaptığı "İbrahimi dinler" kavramı şeklinde çıkıyor.
Ezcümle belirtmek gerekir ki, Türkiye'de ki "Nur Akımı" Selefi bir harekettir ve Fethullah Cemaati de, bu Nur akımının bir şubesidir.
Bu hareketin, günümüzde ABD tarafından yürütülüp, kontrol edildiğine ilişkin bir çok kanıt bulabilirsiniz. Ben size hemen en bariz olanlarından birisini sunmak istiyorum. Toplam 183 sayfalık, CIA'in think-tank'ı olan Rand Corporation'ın müthiş bir incelemesi (Tabii dünyaya CIA gözlüğünden baktığınızda müthiş !) Adı: "Building Moderate Müslim Networks" Yani Ilımlı İslam Örgütleri Kurmak. Raporda, Fethullah Cemaatine'de övgüler düzülüyor. Raporun orijinali, Rand'ın www.rand.org adresinde mevcuttur.
Raporda, "Ilımlı İslam" anlayışının özellikleri sayılırken vaaz edilen (ortaya konan) özelliklerin Abduh - Afgani çizgisinde ki Selefizm hareketinin ayırd edici özelliklerinin günümüze yansımaları olduğunu hemen fark edeceksiniz. Yalnız iki şeyi birbirine karıştırmayalım. Selefi hareketinin tarihçesi, İngiliz müdahalesinden önceye gider. Selefilik kelime anlamı itibariyle, Hz. Peygamber ve sonraki dönemde yaşayan üç kuşağın (Sahabe, Tabiin, tabi-i tebain) hayat tarzlarının taklidi ve bu kuşaklar sonrasında, İslam'a yerleşmiş olan gelenek ve usullerin İslam'dan dışlanması anlamına gelir. Daha evvel basit ve genellikle Necid coğrafyasına bu görüşün çeşitli nüansları halinde yayılmış iken, bunu teorize eden ve siyasi bir içerik kazanmasına yol açan kişi Philby'dir. Şimdi size Philby'nin bu akıma vurduğu "Velvet touch"lardan bir kaç örnek vereyim.
1- Halife'nin Kureyş kabilesinden geliyor olması gerekir. O halde Osmanlı Halifesi, gayrimeşrudur. Hilafet sona ermiştir.
2- Halife'nin egemenliğinin kökeni gayrimeşru ise, O halifeye Müslüman olsa bile karşı koymak vaciptir. Burada en büyük engel olarak ortada duran, "Ulul-u emre İtaat" kaidesini aşmak için ise İbn-i Teymiyye'nin Mardin Fetvası'nı tarihin tozlu raflarından bularak ortaya atan Philby'dir. En az bir 500 yıl, hiçbir kaynakta adı bile anılmayan "Mardin Fetvası", 19.Yüzyılın ikinci çeyreğinde birdenbire üzerinde en çok konuşulan konulardan biri haline gelir.
3- İngiliz Emperyalizminin önünde aşılmaz bir kale gibi duran "Onlara benzemeyiniz !" (Bakara, 145 : Casiye 18) "Onlardan size dost olmaz" (Nisa, 144 : Al-i İmran 28). "Kafirlere karşı Cihad edin !" (Tevbe 73) emirlerini bulduğu dahiyane bir çözümle, bir anda "Boşa düşüren" de yine Philby'dir. Formül şudur; Kur'an'ın bahsettiği bu emirlerin muhatabı, günümüzün Hristiyan ve Yahudileri değil, Kur'an'ın nazil olduğu zamanda ki Hristiyan ve Yahudi toplumudur. Bu nedenle;
a) Hristiyan ve Yahudilerden salih amel işleyenler Cehennemde temelli değil, geçici süre kalacaklardır.
b) İncil ve Tevrat'ın bozulmamış bölümleri de vardır, dolayısı ile o bölümler vasıtası ile bunlar da Hak kitaplardır ve Hristiyan ve Yahudilerin bu kitaplara göre amel etmesi hakdır. Farklılıklara değil benzerliklere bakmalıyız. Dolayısı ile onlardan salih amel işleyen dost edinilebilir. (Bu anlayışın neticesinde Kuveyt'e, Necid'e, Mısır'a çıkan İngiliz askerleri, Kur'an'ın açık emrine rağmen Araplar tarafından düşmanlıkla değil, dostluk gösterileri ile karşılanmıştır)
c) Hristiyan ve Yahudilerin, salih (Pratikde güzel ve hoşa giden) amel ve adetlerinin taklit edilmesinde sakınca yoktur. (Bu anlayışın ilk pratik neticesi, Bursa ipekli kumaş endüstrisinin, Ankara Sof üretiminin, 1838 ticaret anlaşması ile ardına kadar açılan Osmanlı pazarına giren ucuz makina üretimi kumaşlar neticesinde çökmesi olmuştur. Öyle ya, eğer Gavurlara benzemekte bir beis yoksa, biz de onların giydiği gibi ucuz İngiliz kumaşı giyebiliriz. Artık Müslüman - Gavur malı ayrımı yoktur, Ucuz - Pahalı mal ayrımı vardır)
d) Cihad, (Cihad-ı Kebir) Kafirlere karşı savaşmayı değil, Kişinin nefsine karşı verdiği Savaşı ifade eder. (Bu anlayışın pratik sonucu: Halife'nin 1.Dünya Savaşı'nda açtığı "Cihad", Hicaz ve Necid coğrafyasında pek az yankı bulmuştur)
Bunun gibi size daha birçok örnek verebilirim. Ancak gördüğünüz gibi Philby - Abduh - Afgani Selefizminin amacı, dini hurafalerden ayıklamak değil İngiliz Emperyalizminin önünü açmaktır.
Locaların Yönetimi
Madde 72 - Loca Görevlileri(1) Locanın, kendi üyeleri arasından belirlenen 16 görevlisi vardır:1. Üstad-ı Muh...
Üyelik İşlemleri
Madde 93 - Locaya Giriş Yolları(1) Bir Locaya tekris veya tebenni ile girilir.(2) Bir Kardeş, Büyük Locanın m...
Son Hükümler
Madde 123 - Yorum(1) İşbu tüzüğü yorumlama yetkisi Büyük Locaya aittir. İhtiyaç olan durumlarda, Büyük Görevl...

İLLUMİNATİ SEMBOLLERİNİN BULUNDUĞU RESİMLER
Bunların bilinen sembolü baykuş. İnci sözlükte bolca kullanılır.Şeytana ve diğer küçük şeytanlara taparlar. M...
Atölyenin Adı: Olgunlaşma Locası.Başkanın Unvanı: Pek Muktedir veya Melik Süleyman.Birinci Nazırın Unvanı: Ad...
4.Derece Ritüeli: "Çalışmanın Açılışı"
Pek Muktedir - Sayın Adonhiram Kardeşim, toplantımıza katılan Kardeşlerin hepsi Ketum Üstad mıdırlar?Adonhira...
4.Derece Ritüeli: "İykaaf"
Pek Muktedir - Gündemimizde 4. dereceye alınmaları uygun bulunan Kardeşlerin iykaafı vardır. Kâtip Kardeşim b...
Üstadı Muhterem ve Sevgili Kardeşlerim. Bugün burada sunacağım konferansın konusu çok geniş ve kapsamlı olduğ...
Landmarklar
Bugünkü sohbetimiz "Landmarklar" üzerine olacaktır. Bu bir derleme çalışma olup yorum yoktur. Konuya girmeden...
Türkiye'de Masonluk Tarihi (1909 - 1970)
Türkiye'de masonluğun tarihini genel olarak üç ana bölüme ayırarak incelemek bugüne kadar alışılagelmiş bir y...

İLLUMİNATİ SEMBOLLERİNİN BULUNDUĞU RESİMLER
Bunların bilinen sembolü baykuş. İnci sözlükte bolca kullanılır.Şeytana ve diğer küçük şeytanlara taparlar. M...

14.Derece Ritüeli: "Talimat"
Atölyenin Adı: Büyük Seçilmişler, Tam ve Âlî Masonlar Atölyesi veya Gizli Kubbe.Başkanın Ünvanı: Üç defa Mukt...

15.Derece Ritüeli: "Talimat"
Atölyenin Adı : Doğu ve Kılıç Şövalyeleri ŞapitriBaşkanın Ünvanı : Büyük ÜstatGörevlilerin Ünvanı : Her görev...

Eski ve Kabul Edilmiş Skoç Riti'nin Tarihçesi
Operatif Masonluktan, Spekülatif Masonluğa geçişin ilk defa İngiltere'de gerçekleştiği bilinmektedir. Bunun s...

Fethullah Gülen Ermeni Soyundan mı
O formdan annesinin adının “Rabin” olduğunu öğreniyoruz! Halbuki, annesinin ismi “Refia” olarak bilin...