Büyük Locamızın kamuoyu ile ilişkileri, gayet doğal olarak, sürekli gündemimizde olan önemli bir konudur. Kardeşler arasında, kamuoyunun bizi olumsuz algıladığına dair yaygın bir kanaat vardır.(1) Bu algıyı gidermek için ne yapmak gerektiğine dair çok geniş bir fikir yelpazesi mevcuttur. Bu yelpazenin bir ucunda, hiçbir şey yapılmamasını söyleyen muhafazakar görüş dururken; diğer uçta, kendimizi anlatmak için ne lazımsa yapmamız gerektiğini savunan Kardeşler vardır.
Kendimi oldum olası muhafazakar görüşe yakın hissetmişimdir. Masonluğu anlatma çabamızın, Masonluğu beğendirmeye ya da savunmaya dönüşmesi ihtimali beni korkutur. Zira, kendinizi beğendirmeye çalıştığınız andan itibaren, kendiniz olmaktan çıkma yoluna girersiniz. Bunu, Masonluk açısından alınamayacak bir risk olarak gördüğümden, seleflerimin "Masonluğu tanıtma" teşebbüslerine oldum olası mesafeli durmuşumdur. Bu teşebbüslerden bazılarının içeriği ise içimi acıtmıştır. Bu da beni muhafazakar görüşe daha da yaklaştırmıştır.
Ne var ki göreve başladığımda, bu konunun geleneksel tartışma ekseninin dışına taşan bir durumla karşı karşı karşıyaydık. Türkiye'de Masonluk, içinden geçtiği idari krizin basına feci şekilde yansımasıyla, kamuoyunda ciddi biçimde yıpranmış, hattâ saygınlığını yitirmişti. İşin en vahim tarafı, bu yıpranma ve saygınlık kaybının, aslında Masonluğa yakın duran kesimler için de geçerli olmasıydı. Bunu hepimiz, aile veya dost çevrelerimizden farketmiştik ve üzgündük. Bu durum, camiada kan kaybına da yol açmıştı. Üye sayımızda yıllardır yaşadığımız düzenli artış önce yavaşlamış, sonra durmuş, hattâ geriye dönüş sinyalleri vermeye başlamıştı.(2) Kamuoyu ile ilişkilerimizde, geleneksel "tanıtalım-tanıtmayalım" tartışmalarımızın üzerine çıkan bir adım atmamız gerektiği açıktı. En azından, yaşadığımız idari krize dair Türk kamuoyuna bir açıklama borcumuz vardı. Bunu hiçbir şey olmamış gibi sessizlikle geçiştirmemiz olacak şey değildi.
Bu sorumluluk Büyük Üstadın üzerindeydi elbette. Kamuoyunda Büyük Üstat olarak görünmemin olası etkilerine dair bir zemin yoklaması yapmaya çalıştım. Benim de üyesi olduğum Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği Dergisi'nin röportaj talebi bunun için mükemmel bir vesile oldu ve sevinçle kabul ettim. Türk kamuoyunun sayıca az ama etkin bir kesimi tarafından okunan bu dergideki röportajımdan çok olumlu geriye dönüşler aldım. Bu durum, beni daha kapsamlı ve kökten bir harekette bulunmaya cesaretlendirdi. Bu cesaretlenmem ortadaki ihtiyaçla birleşince, Teke Tek programına çıktım. Bu programın öncesi ve sonrasına dair detayları 4. bölümde anlattığım için burada ayrıca ele almayacağım. Ancak, daha önce de söylediğim gibi, programın sonuçları bana, kamuoyuna verilecek yerinde ve doğru mesajların hedefine ulaşmasının mümkün olduğunu öğretti. Ayrıca, bu sayede, beni kamuoyuyla ilişkilere dair muhafazakarlaştıran endişenin, bu konuda yapılanlardan ziyade yapılma tarzından kaynaklandığını fark ettim. Böyle olunca, görev sürem boyunca, kamuoyuna mesaj verecek; toplumla aramızda temas oluşturacak faaliyetleri (elbette ki kurumsal duruşumuza uygunluklarına büyük hassasiyet göstererek) destekledim. Bunlardan, beni özellikle heyecanlandıran dört tanesinden burada bahsetmek isterim:
•İlkini 2009 yılında düzenlediğimiz ve iki yılda bir gerçekleştirme kararı aldığımız uluslararası Masonoloji sempozyumlarından ikincisinin teması, ölümünün 220. yıldönümü vesilesiyle, Wolfgang Amadeus Mozart olarak belirlendi. 3 Aralık 2011 tarihinde İstanbul Bilgi Üniversitesi salonlarında dünyanın önde gelen Mozart uzmanlarının da katılımıyla halka açık olarak düzenlenen sempozyumu, Türker İnanoğlu Gösteri Merkezi'nde düzenlediğimiz Şefika Kutluer ve Kremlin Oda Orkestrası konseri takip etti. Faaliyetimiz medyada geniş yer buldu. Konserin biletleri Biletix kanalıyla internet üzerinden halka açıldı. Biletlerin satışa sunulduğu internet sahifesinde gönye-pergel logosu vardı. Konser akşamı 1200 kişilik salon neredeyse doluydu ve "Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası Büyük Üstadı" olarak takdim edildiğim bir açış konuşmasıyla dinleyicilere hitap ettim. Kırmızı Kedi Yayınevi ile de sempozyumun konuşmalarını içeren bir kitap yayınlamakta anlaştık.
•İzmir Vadisi'nin 2011 yılı Cumhuriyet ve Atatürk Haftası etkinlikleri çerçevesinde 16 Ekim 2011 akşamı Ege Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi'nde düzenlenen dışa açık İdil Biret konserinin afişleri, Derneğimizin isim ve logosuyla, İzmir sokaklarına asıldı. Faaliyetimiz büyük ilgi gördü. 700 kişilik salon, Kardeşlerimiz ve aileleriyle sınırlı olmayan bir dinleyici grubuyla neredeyse tamamen doldu. "Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası Büyük Üstadı" olarak takdim edildiğim ve kurum olarak kültürel faaliyetlere verdiğimiz öneme vurgu yapan bir açış konuşmasıyla dinleyicilere hitap ettim.
•Büyük Locamız'ın 100. kuruluş yıldönümü kutlamaları çerçevesinde Ankara'nın Keçiören ilçesinde yaptırdığımız 100. Yıl Kardeşler Cumhuriyet İlköğretim Okulu'nun açılış törenini 24 Ekim 2011 tarihinde gerçekleştirdik. Tören, bürokrasiden temsilcilerin ve Keçiören halkının yoğun katılımıyla coşkulu biçimde gerçekleşti. Katılımcılara yaptığım açılış konuşması vesilesiyle, ülkemizin Masonluğa uzak kesimleriyle doğrudan temas etme ve Masonluk hakkında temel bilgileri paylaşma imkanını bulduk.
•Cumhuriyet Bayramı kutlamalarımız çerçevesinde yer alan geleneksel Anıtkabir ziyaretimiz 2012 yılında ses getiren bir coşkuyla gerçekleşti. 3 Kasım 2012 tarihinde Atatürk'ün manevi huzuruna büyük ailemizin iki bini aşkın ferdiyle çıktık. Oradaki vakur ve güçlü duruşumuz, Türkiye kamuoyunun dikkatini çekti. Bu duruş, camia içerisinde de büyük heyecan uyandırdı.
Kurumsal faaliyetlerimizin yanı sıra, kişisel olarak da etkin bir halkla ilişkiler faaliyeti içerisinde bulundum. Aslında bunu bilerek ya da planlayarak yapmadım. Ancak, Teke Tek programının yansımaları, beklenmedik bir zamanda üstlendiğim İstanbul Bilgi Üniversitesi Rektörlüğü görevimin yansımalarıyla üst üste gelince, kamuoyunda bilinen ve ilgi gören bir figür haline geldim. Sosyal medya kullanıcısı olmamın yarattığı erişilebilirlik sayesinde de Türkiye'nin her köşesi ve kesiminden insanla doğrudan temasa geçtim. Çeşitli sivil toplum örgütlerinin toplantılarına Büyük Üstat olarak konuşma yapmaya davet edildim. Bunlardan, çok önemli bulduğum bir tanesinden burada bahsetmek isterim. Türkiye'nin önemli sivil toplum örgütlerinden bir tanesi olan Türkiye İnsan Yönetimi Derneği'nin (PERYÖN) senelik kongresine, Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası Büyük Üstadı sıfatımla konuşmacı davet edildim. İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezi'nde gerçekleşen; iş dünyası, akademi ve siyasetin her kesiminden temsilcilerin katıldığı ve yaklaşık 700 kişinin bulunduğu oturumda, "Hür Masonluktan Yönetim Dersleri: Kurum Kültürü ve Liderliğe Geleneksel Bir Bakış" başlıklı bir konuşma yaptım. Konuşmamda Masonluk anlatmadım ama Masonluğa açık referanslarla kurumların evrimi üzerine akademik bir sunuş yaptım. Türkiye'nin çok farklı kesim ve anlayışlarından insanların bulunduğu o ortamda, sunuşumun bu kadar doğal ve olumlu karşılanması beni heyecanlandırdı. Üstelik sunuşum esnasında Twitter'da Türkiye'de en çok konuşulan on konu arasına girdim!
Sanırım tarihimizde ilk defa bir Büyük Üstat, Türkiye kamuoyuyla bu derecede temas etti. Bundan dolayı kendimi eleştirmiyorum. Neticede bir Büyük Üstat, kamuoyunda ne oranda görüneceğini takdir hakkına sahiptir; ben de takdirimi Türkiye'de Masonluğa yarar getirecek şekilde kullandığımı düşünüyorum. Diğer yandan kurumsal halkla ilişkilerimiz, Büyük Üstatların kamuoyu önüne çıkıp çıkmamalarından ibaret değildir. Bu çok boyutlu ve karmaşık konunun, kişisel üslupların ötesine geçen bir kurum stratejisi çerçevesinde ele alınması şarttır. Bu da yine kurumsallaşma ve profesyonelleşmeyi gerektirir. 10. bölümde ele aldığım bu konudaki genel başarısızlığım, halkla ilişkilerimize dair profesyonel yaklaşımları yerleştirmeme mani oldu.(3)
DİPNOTLAR
(1) Bu kanaat bir araştırmaya dayanmaz, izlenimseldir. Mason aleyhtarlığının ticari getirişinden dolayı yüksek çıkan sesler, izlenimle gerçek arasında fark yaratıyor olabilir. Kaldı ki mesele sadece "sevilme/sevilmeme" meselesi değildir. Asıl önemli olan toplumun hangi kesimleri tarafından nasıl algılandığımızda. Elimizde buna dair yapılmış bir algı araştırması olmadığından kamuoyunun bizi nasıl algıladığına dair kanaatler izlenimsel kalmaya mahkumdur.
(2) Yine muhafazakar bir duruş sergileyeceğim: Masonlukta üye sayısı hedef olamaz. Bir Büyük Loca'nın gücü üye sayısından ziyade Masonluğu doğru uygulamasından gelir. Diğer yandan üye sayısı ve profilinin seyri kurumun durduğu noktaya dair önemli bir sinyaldir de. Türkiye'nin aydınlarının Mason olma talebi bir anda bıçakla kesilirse; Kardeşlerin ayrılma oranı bir anda yükselirse bunun üzerine düşünmek gerektiği aşikârdır.
(3) Aslında, bu konunun profesyonelleriyle ilişki kurduk ve bu ilişkileri belirli bir noktaya da getirdik. Ancak sürecin olgunlaşması görev süremin sonuna denk geldiğinden konuyu halefime emanet etmeyi daha uygun buldum.