19 Haziran 2010 tarihinde Türkiye Büyük Locası'nın birinci çekicini teslim aldığımda, camia içerisinde uzun zamandır süregelen idari gerginliklerin zirvesine çıkmış olduğu; Türkiye kamuoyunun gündemine yolsuzluk ve mahkeme haberleriyle gelen; Kardeşlerin moral, inanç ve motivasyonlarının olabilecek en düşük seviyede bulunduğu bir yapının da yönetimini devralmış oldum.
Karşımdaki vahim tabloya yol açan temel unsur benim için aşikârdı. Masonlukla hiç alakası olmayan bir kültür, yıllar içerisinde Masonluğumuza hakim olmuştu. Masonik kavramların evrensel normların dışına çıktığı; Locaların sistem içerisindeki yerinin gitgide zayıfladığı; Kardeşlerin düşüncelerini ifade etmeye çekindikleri; sisteme dair eleştirel yaklaşımların baskıcı yönetim anlayışlarıyla karşılandığı; protokoler yaklaşımların Kardeşliğin üzerine çıktığı; ağdalı nezaket ifadelerinin samimiyetin yerini aldığı bir iklim, Masonluk adı altında yeni kuşaklara takdim ediliyordu. İşin en vahim tarafı da, "Masonluğun geleneğini korumak" adı altında, bu yozlaşmaya bir eleştirilemezlik hattâ neredeyse dokunulmazlık atfedilmiş olmasıydı. Bırakın Masonluğu, medeni herhangi bir topluluğu çökertecek bu kültürün üzerine bir de örgütsel büyümemizin gerektirdiği idari reformları yıllardır yerine getirememiş olmamız eklenince, ortaya çıkan tablo hiç de şaşırtıcı değildi.
Bir husustan emindim. Bu kültürü kırmadan ve Kardeşlerin sisteme olan inançlarını tazelemeden, Türkiye Büyük Locası'nda herhangi bir kalıcı faydalı iş yapmak mümkün değildi. Uzun yıllar içerisinde oluşmuş bu kültürü bir çırpıda kıramayacağımın farkındaydım elbette ama en azından ona saldıracağımın mesajını vermek zorundaydım. Zira, bu yönde vereceğim bir mesajın, Kardeşlerin morallerinin yükselmesine de katkı yapacağını düşünüyordum. İşe, göreve seçilir seçilmez Konvan'da (1) yaptığım aşağıdaki konuşmayla başladım:
"Sevgili Kardeşlerim,
Türkiye Büyük Locası'nın birinci çekicini emanet aldığım şu anda, hissettiklerimi kelimelere dökmeye teşebbüs dahi etmeyeceğim. Diğer yandan, dile gelmesi mümkün olmayan bu hislerimi, bu az sayıda faniye nasip olan manevi mertebeyi, mesleğimizin inisiyatik kimliğine borçlu olduğumun bilincindeyim. Onun için, tüm Masonluk hayatımda olduğu gibi, Büyük Üstatlık görevim boyunca da, bu kimliğin gerekleri üzerinde titizlikle ısrar etmek, temel mesuliyetim olacaktır. Mabetteki çalışmalarımızın yanında, her türlü idari eylemin de itici gücü olarak gördüğüm bu kimliği, hiç zedelenmeksizin yeni kuşaklara taşımama taviz vermez kararlılığında olduğumu açıklıkla belirtmek istiyorum.
Mesleğimizde, bu kimliğin tabii bir sonucu olan iki temel özellik vardır. Evvela, Masonluk bir kardeşlik kurumudur. Bu ifade, mesleğimizin birbirine kardeş diyen insanların toplandığı bir yer olmasının çok ötesinde bir mana barındırır. Bizim kardeşliğimiz, her türlü sunilikten arınmış olarak, bir ortak arayışın, bir ortak sorgulamanın, bir ortak heyecanın yarattığı bir kardeşliktir. Tekrisle başlayan inisiyatik sürecin bir doğal sonucudur. Onun için, elimde tuttuğum ve hep otoritenin sembolü olduğunu söylediğimiz bu çekiç, çoğu zaman tüy gibi, dilerim her zaman adaletle, ama kimbilir bazende -Kral Süleyman da insandır- hatalı vuracaktır. Ama sizi temin ederim ki, daima ve istisna kabul etmeksizin, sevgiyle vuracaktır, O halde, elimdeki bu çekici, her şeyden önce, geçici bir süreliğine sizden daha yüksek bir kürsüye oturmuş bir biraderinizin kendi hamtaşını yontmak için kullandığı bir avadanlık olarak görmenizi dilerim.
İkinci olarak, Masonluk bir hürriyet kurumudur. "Hür bir Locada hür bir Mason" terkibinde ifadesini bulan bu özellik, inisiyatik sistemin işleyebilmesinin olmazsa olmaz şartıdır. Bu hürriyet, dogmalardan kurtulmuş bir fikir üretme sürecini içerdiği gibi, bu fikirlerin, hiçbir kayda tabi olmadan ifadesini de gerektirir. Kardeşlerim, kaldırın başınızı yukarı. Hiçbir sınır yok. Sadece mavi gökkubbe ve siz. Eğer herhangi bir Kardeşim, bu çatının altında, evrenin başka hiçbir köşesinde yakalayamayacağı bir hürriyet hissiyle dolmuyorsa, bunun sorumluluğunu Büyük Üstat olarak üzerime alıyorum. Onun için, her Kardeşimin her türlü kanaatini hiçbir müdahale görmeden, hiçbir baskı hissetmeden ifade edebilmesinin; kendisini bu çatı altında başka hiçbir yerde hissedemediği kadar, başı göğe değecek kadar hür hissedebilmesinin teminatı, Masonluğun inisiyatik kimliğinde olduğu kadar, gerekirse, o kimliğin bu çekice yüklediği manevi kudrettedir de. Bu kudret, sözü kesmek değil, yolu açmak içindir. Bu kudret itaat beklemek değil, sorgulamayı teşvik etmek içindir. Bu kudret aynılığın tekdüzeliğini değil, farklılığın ahenkli birliğini temin etmek içindir. Elbette ki, Büyük Üstat Kral Süleyman'dır. Ne var ki bir farkla: Kralın karşısında teba olur. Büyük Üstad'ın karşısında ise hür Mason vardır. Onun için, "Büyük Üstadın eleştirilemeyeceği", bütün Masonlara değil, Büyük Üstada söylenmiş bir sözdür: "Ey Büyük Üstat, sen o Masonsun ki, eleştirilmeyecek biçimde davranmak zorundasın!".
Oswald Wirth Biraderin bir sözü vardır: "Masonluk dünyayı değiştirmeye bir davettir. Ve bu onun gücünün üzerinde değildir. Ama olması gerektiği gibi olması kaydıyla." Mesleğimize dair bu temel perspektifi paylaştığımızı çok iyi biliyorum. Dolayısıyla, Türk Masonluğu için kurduğumuz hayalleri elbirliğiyle gerçek kılacağımızdan da hiç şüphem yok. Böylece Masonluğu, olması gerektiği gibi, dünyayı değiştirecek ve böylece mensuplarına, harici alemde başka hiçbir yerde erişemeyecekleri bir aslanlık ve azadelik hissini veren bir kurum haline getirmenin gururunu da hep birlikte paylaşacağız.
Söylemeye hacet yoktur, bunu sadece Konvan'ı değil, bütün camiayı içerecek şekilde söylüyorum. Bazen Localarımızda bir Kardeşimiz Masonluk hakkında, Masonluğumuz hakkında bir değerlendirme yapıyor ve hemen peşinden başka bir Kardeşimin sesi yükseliyor: "Bu çatı altında bu konuşulmaz". Hayır, bu çatı altında bu konuşulur. Bu çatı altında Masonluğa dair, Masonluğumuza dair her şey konuşulur. Zira, tekrisimizde bize taahhüt edildiği gibi "Masonluk samimi ve ahlaka uygun olan her kanıya saygı gösterir ve her türlü kişisel düşünceyi hoşgörüyle karşılar." Üstad-ı Muhteremlerimizin Loca idare üsluplarına karışmak elbette ki üzerime vazife olmaz. Ancak, burada dile getirmeye çalıştığım "Masonluğun gelenekleri ve tüzükleri içerisinde kayıtsız şartsız kardeşlik ve hürriyet" fikrini Loca Kardeşlerine iletebilirlerse müteşekkir kalırım. Her Kardeşimin bilmesini dilerim ki hür Locada hür Mason vardır, nokta. Ve yine her Kardeşimin bilmesini dilerim ki hür Locada hür Mason vardır ifadesinden sonra gelecek hiçbir "ama"ya Türkiye Büyük Locası Büyük Üstadı müsaade etmez.
Bu görüş ve duygular içinde hepinizi Kardeş sevgisi ve muhabbetiyle kucaklıyor, elbirliğiyle sürdüreceğimiz çalışmaların Büyük Locamız, Localarımız, Masonluk alemi ve insanlık için faydalı olmasını Evrenin Ulu Mimarından tevazu ile niyaz ediyorum."
Bu konuşmam, görev dönemim boyunca sürekli verdiğim mesajı içeriyordu: "Masonluğun karakteri inisiyatiktir; hürriyet ve kardeşlik, inisiyatik bir kurumun olmazsa olmaz kavramlarıdır; bu kavramları zedeleyecek her uygulama Büyük Üstadı karşısında bulur." Elbette ki bu mesajımı bütün Kardeşlerimin duymasını istiyordum. Dolayısıyla, benzeri içeriğe sahip; ayrıca "geçmişin kavgaları geçmişte kaldı, artık geleceğe bakma vaktidir" mesajını da veren aşağıdaki levhayı derhal Localarımıza yolladım:
"Sevgili Kardeşlerim,
19 Haziran 2010 tarihinde gerçekleşen Konvanımızla, Türkiye Büyük Locası'nın birinci çekicini teslim almış bulunuyorum. Taşımakla yükümlü olduğum sorumluluğun temelinde, Masonluğun inisiyatik değerlerinin korunmasının yattığının farkındayım. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Locası'nın birinci çekicinin bana verdiği yetkileri, kardeşlik ve hürriyet kavramlarının üzerine titremekte kullanacağımdan emin olabilirsiniz. Bu meyandan olmak üzere,
1. Kardeşlerimin -Masonik üslup içerisinde- kendilerini kayıtsız şartsız ifade hürriyetinin;
2. Localarımızın -gelenek, tüzük ve ritüellerimiz çerçevesinde- hiçbir müdahale görmeden çalışma hürriyetinin,
baş muhafızı olduğumu ifade etmek isterim. Kardeşlerimden ve Localarımızdan dileğim, bu hürriyetlere kendilerinin de sahip çıkmalarıdır. Bu sahip çıkışın, ilkelerde tavizsizlik gerektirdiği aşikârdır. Diğer yandan, en az o kadar aşikâr olan bir husus da, ilkelerimizin arkasında durma heyecanının bize Kardeş olduğumuzu unutturmaması gereğidir. Bütün Kardeşlerimi, birbirleriyle olan her türlü ilişkide, bu hususa dikkat etmeye davet ediyorum. Unutmayınız ki Masonluk bir fikir kulübü değil, inisiyatik bir Kardeşlik nizamıdır. Kardeşlik muhabbetini zedeleyecek davranış biçimlerinin bu çatı altında yeri yoktur. Bu vesileyle, Masonlukta görevlerin hizmet makamları olduğunu; başta Büyük Üstatlık olmak üzere bu görevlerden kaynaklanan ezoterik sıfatların birbirimize karşı bir ayrımcılık vesilesi olamayacağını da hatırlatmak isterim.
Mirasçısı olduğumuz geleneğin ihtişamının bilincinde olmak; bu geleneği gelecek nesillere miras bırakmanın sorumluluğunu hücrelerimizde hissetmek zorundayız. Bu bilinç ve sorumluluğa sahip her Kardeşim, sırf Mason olduğu için harici alemde başı dimdik yürüme hakkına sahiptir. Yaşamış olduğumuz sıkıntılı idari süreç geride kalmıştır. Buna benzer bir sürecin çatımız altında bir daha asla yaşanmaması için gereken idari mekanizma reformları en kısa zamanda gerçekleştirilecektir. Bundan böyle, idari meselelerin harici tabiatının Localarımıza ve Masonluğumuza yansıması söz konusu olmayacaktır. Localarımız (Üstad-ı Muhteremlerimizin dirayetli yönetimlerinde) Kardeşliğe, sevgiye ve aydınlanmaya koştuğumuz; zor zamanlarımızda sığındığımız yuvamız olmaya devam edeceklerdir. Velhasıl artık geleceğe bakma vaktidir. Ümitle, heyecanla, inançla...
Kardeş sevgi ve saygılarımla
M. Remzi Sanver
Büyük Üstat"
Kardeşlere yolladığım bu ilk mesajımın önemli bir özelliği, sözlerimi "Kardeş sevgi ve saygılarımla" diye bitirmemdi. Yıllardır Büyük Üstatlar, Kardeşlere saygı sunmaktan vazgeçmişlerdi. Gökyüzünün kimbilir kaçıncı katına yükseltilmiş olan Büyük Üstatlık makamının yeryüzüne indirilmesini, yozlaşan kültürümüzle mücadelemin önemli bir parçası olarak gördüğümden, işe bu ilk mesajımdaki küçük değişiklikle başladım. Bu değişikliği o kadar çok Kardeşim hemen farketti ve memnuniyetle karşıladı ki yapmayı tasarladıklarımın geniş bir destek bulacağından bir kere daha emin oldum.
Mesajlarımla açıktan karşıma aldığım kültürle mücadelem sadece sözlü olamazdı elbette. Kararlılığımı göstermek için, bu kültürün oluşturduğu statükoyu sarsacak bir adımı bir an evvel atmam gerekiyordu. Yumuşak karnın neresi olduğunu biliyordum. Büyük Görevliler Kurulu'nun yıllardır Masonik hukukun evrensel normlarına ve hattâ cari tüzüklerimize aykırı olarak kullandığı yasama yetkisi. Bunun aklı başında bir insan tarafından savunulabilmesi mümkün değildi. Onun için, ilk iş olarak, Büyük Loca'dan başka hiçbir heyetin Masonik yasama hakkına sahip olmadığını; Büyük Loca dışında yapılan yasamaların bunu yapanın vehminden ibaret olduğunu söyleyen aşağıdaki mesajı Localarımızla paylaştım:
"Masonluğun temel ilkelerinden bir tanesi olan Loca hürriyeti, Localarımızın Masonik faaliyetlerinde, kendi iradeleriyle oluşturdukları Büyük Loca Tüzüğü (BLT) ve Localar Genel Tüzüğü (LGT) haricinde hiçbir sınırlamayı kabul etmemeleri anlamına gelir. Başka bir deyişle Localarımız, BLT ve LGT tarafından açıkça men edilmeyen her türlü Masonik faaliyeti göstermekte hürdürler. Bu hürriyeti teyiden, Localarımızın Masonik faaliyetlerini, karşılığını BLT ve LGT'de bulmaksızın sınırlayan her türlü levha içeriğini ve uygulamayı hükümsüz addettiğimi bilginize sunarım."
Mesajım, Büyük Görevliler Kurulu kararlarıyla Locaların yönetilmesinin kanıksandığı iklime, bir bomba gibi düştü. Statükoyu muhafaza etmek isteyen Kardeşlerim, Büyük Görevliler Kurulu'nun yasama yapmasını açıkça savunamayacaklarından, mesajımın içeriğini Derneğe ait mali ve idari hususlara yaymak suretiyle tahrif ve tahfif etmeye çalıştılar. Personel yönetmeliğini yürürlükten kaldırmış olduğumdan Mason çocuklarının indirimli bağışla tekris hakkını kaldırdığıma uzanan saçma yorumlar silsilesini sabırla dinledim. Bazı Kardeşlerim de Büyük Görevliler Kurulu kararlarını ortadan kaldırdığımı söylediler. Oysa ki Büyük Görevliler Kurulu'nun hangi kararları almaya yetkili, hangilerini almaya yetkisiz olduğu belliydi; benim yaptığım sadece yetkisizce alınan kararların yok hükmünde olduğunu söylemekti. Her halükârda, geniş bir Kardeş kitlesi, ne dediğimi ve ne yapmak istediğimi çok iyi anladı ve destekledi. Levham vicdanlarda kabul gördü ve böylece, üç cümlelik bu Büyük Üstat mesajı, Türkiye Büyük Locası'nda Locaların, Büyük Görevliler Kurulu kararlarıyla yönetildiği uzun bir devri (sanırım bir daha açılmamak üzere) kapattı.
DİPNOTLAR
(1) O zaman Büyük Loca'ya Konvan deniyordu !