"KADRO" Dergisinin Atatürk'ün emri ile kurulduğu İttihatçı şebekenin dezenformasyonudur. Baştan beri bu tip oluşumlara karşı olduğu için Atatürk'ün emri ile de kapatıldığı unutulmamalı. Çünkü o dönemde İttihatçı şebeke artık muhalefetini dışarıdan değil bizzat CHP'nin içinden yapmaya başlamıştı. "İzmir Suikastı Mahkemeleri" sonrası gelişmeler bu siyasal çatışmanın perde arkalarının izdüşümüdür.
Ne ki 1933'te Almanya'da Naziler iktidara gelince Ankara'da da İttihatçıların bitleri kanlanmıştır. "Kadro" dergisinde İttihatçılara kamuflaj olan Y.K.Karaosmanoğlu'nun büyükelçi olarak postalanması sonrasında 33 derece mason olan Burhan A. Belge "sürgün" olarak Macaristan Büyükelçiğine gönderildi. O da Budapeşte'de bulduğu 16 yaşındaki Zaza Gabur'u nikahlayıp Ankara'ya getirdi. Kızılay'da tutulan bir apartman dairesinde Atatürk ile geleceğin Hollywood yıldızı buluşturuldu. Aslında bu macera Atatürk'ün hastalığının güçlenmesine olumsuz etken oldu. Hastalığı ağırlaşınca İstanbul'a gitmek zorunda kalmıştı. (Bu konuda İnönü'nün de uçkur sırlarını açıklayan Safiye Ayla'nın anıları çok ilginçtir.) Sonra bu adamlar önce Nazilerle sonra Amerikalılarla işbirliğine girdiler. Belge, Amerikancı Demokrat Parti'nin has adamıydı. Liberalizmin Turkish ideologlarındandı. Nihat Erim'le beraber DP'yi inşa edenler aslında onlardı. İnönü'nün emri ile....
Şevket Süreyya Aydemir TKP üyesi olmuş sonra davadan Vedat N.Tör'le dönerek MAH'ın anti-komünist operasyonlarının çanakçıları olmuşlardı. Ş.S.Aydemir, "devlet" ideologu olarak "Tek Adamı" yazdı. Em.Kur.Yar. Talat Turhan'ın deyimi ile aslında "yalnız adam" olan Atatürk'ten intikam almak için onu "TEK" olarak parlattı çünkü ardından "Milli Şef"i "İkinci Adam" olarak parlatması zorunlu idi. "Milli Şef" kurulduğundan CHP Genel Başkanlığından istifa edene dek İTTİHATÇI çetenin gerçek ve hakiki LİDERİ olmuştu.
Ş.S.Aydemir, eski İttihatçı Bayar ve çömez Menderes'i de parlatmayı vazife edinmişti. Kadrocuların ne bokuma faşistler olduğunu Atatürk anladığı için son zamanlarında samimi bir dostluk kurduğu anti-ittihatçı, "100'lük sürgün"lerden edebiyatçı Refik Halit Karay'a 1937 sonbaharında "vasiyeti"ni bildirirken "ideolojilere karşı" olduğunu, "akıl-bilim" öncüllüğünü belirtirken özellikle "KAMALİZM" girişimini eleştirmişti.
1937 sonbaharında Atatürk, çiftliğindeki bir yemekte TDK kurucularından Prof. İbrahim Necmi Dilmen'i çağırtırıp, özellikle not tutmasını isteyerek. Başta Celal Bayar olmak üzere "etrafındakilerde hep pezevenklerdi" demesi resmi tarihimizin yazıcıları olan İttihatçı şebekenin ortaya çıkmasını istemediği gerçek yaşanmış olaylardan biridir. Türkiye'de 1908'den beri iktidarda olan İttihatçılık (ki 1938'ten sonra "Atatürkçü" maske takmıştır) aslında burjuvazimizin "ataerkil-özel mülkçü Türk - İslam - Sünni" sentezcisi radikal şovenist ideolojilerinin büyükbabasıdır....
27 Ekim 2015